Mütevazi Bir İskandinav Turu: Stockholm

Stortorget- Gamla Stan
Özet: Oslo/Norveç'in ardından, ısrarım üzerine gezi programına dahil olan Stockholm/İsveç'e 4 saat sürmesi beklenen bir tren yolculuğu için sabahın bir körü yollara düşmemizle başladı her şey. Yavan sendrom esprilerinden yıldığımız, şehrin tamamını oluşturan adalar aralarında pacman gibi mekik dokuduğumuz Stockholm'de 2 gün geçirdik. Oslo için söylediklerim, Stockholm için de geçerli. Stockholm'ün merkezi 2 gün gibi tempolu bir yürüyüşle dip bucak gezilebilecek genişlikte. Ancak gevşetilmiş bir 3 gün ayırırsanız, bizim gibi seyahat bitiminde geziden değil cepheden dönmüş gibi görünmezsiniz.

İsveç Norveç'ten hem görüntü hem kafa yapısı olarak çok farklı.Dünyanın her yanından göçmenleri bir kara delik gibi içine çeken, Schengen vizesine Norveç'ten çok daha munis yaklaşımıyla tanınan İsveç'e bu tanınırlık, daha kalabalık ve kozmopolit bir nüfus ve Norveç'in burun kıvırdığı bir refah seviyesiyle dönmüş diyebiliriz. İsveç'e göçenler bile Norveç hayali kurar olmuş. Oslo'daki her köşe başındaki şık caddeler, güzel evler ve şehir içindeki yemyeşik parklar, burada yerini turistik kokan alanlar haricinde bakımsız istif binalara bırakmış. Şehir içi manzarasının bu kadar fark edeceğini düşünmemiştik.

Toplu taşıma sistemi Norveç 1-İsveç 0 kategorisinde başı çekiyor. Stockholm, Oslo'daki gibi idealist bir güven ortamına değil, bilet basınca ciyaklayarak açılan rasyonalist giyotin turnikelerle toplu taşıyor halkını. Öğrenci indiriminde uluslararası öğrenci kartını bile sallamayıp sadece İsveç üniversitelerinde okuyanların kabul edildiği bir şövenizm hakim.O şövenizm ki, İskandinav rüyamıza uçan tekme attı bile diyebiliriz.

Stockholm'ü yaya gezecekseniz, Gamla Stan ve hemen sol yanındaki Riddarholmen Adası hariç, şehrin kuzeyindeki gezintilik adalar arasında yatay geçiş olmadığını, her birini sandığınızdan daha uzun süre yürüyerek gezmek zorunda olduğunuzu bilmek gerekiyor.


Sabah ilk trenle Oslo'dan kalkıp öğleden önce Stockholm'e varmayı beklerken, ülkenin en köklü demir yolu hezimetlerinden birine denk gelmemizin şerefine, İsveç'in bu ulaşılmaz başkentini akşam üstü ancak görebildik. Midsummer Eve yani Yaz Ortası Festivali arifesinde ayak bastığımız bu bol adalı memlekette, herkes akın akın Stockholm şehir merkezini terk ediyordu. Büyük bir kısmı en azından niyetliydi çünkü Tren Garı hınca hınç doluydu.


Midsummer için kırsal bölgelere ya da ailelerine giden İsveçliler (Norveç'te de kutlanıyor), bu tatili yaş ortalamasının daha heterojen seyrettiği bir bahar şenliği şeklinde kutluyor. Kadın ve erkekler yaprak ve çiçeklerden kendilerine taç yapıp tüm gün şehir içinde o halde geziyor -hepsi değil-, akşamına da bir sayfiye yerinde Maypole denen çiçekli direği dikip, yarın yokmuşçasına etrafında dans ediyorlar... Midsummer'ın bir de efsanesi var ve diş perisi hikayesinin yüksek tansiyon dokunuşlu bir türevi. Evlenmemiş kadınlar ve genç kızlar Yaz Ortası Şenliği akşamı tuzlu lapa yiyor ki rüyalarında, evlenecekleri erkek(ler) onlara su getirsin. Bu 'doğa bayramında' restoranlar özel olarak menülerine İsveç usulü ringa balığı ekliyor ve balığın çiftliğini alabileceğiniz bir hesaba önünüze koyuyorlar. İsveç usulü balık denemek için ben Slussen'deki karavanı öneriyorum. Sanılanın aksine balığın yanında garnitürle verilen yabanbilmemneli (lingonberry) sos, reçel değil.
Biz Eski Şehir olarak bilinen Gamla Stan'da Old Town Lodge adlı hostelde kaldık. Bu bölge %100 turistik ancak hostel seçimimizden gerek fiyat gerekse değer açısından çok memnun kaldık. Her yere rahatlıkla yürüdük. İkinci gece kalmayacak olmamıza rağmen eşyalarımızı emanet odasına bırakabildiğimiz ve lobisinde geç saate dek takılabildiğimiz, mezhebi en geniş hostel oldu. Tavsiye ederim. Tek handikapı eski mahzen tarzı tuğladan odalarda kaldık ve cam panellerle bölünmüş, içeriden perdelenmiş olmasına rağmen paneller tavana kadar uzanmıyordu, haliyle ses yalıtımı yoktu. Ada'ya neden otelin bedava kulak tıkacı verdiğini açıklamakta çok zorlandım. 
Gamla Stan, eskiden aslında Stockholm'un tamamıymış. 1980'ler itibariyle buraya Gamla Stan yani Eski Şehir demeye başlamışlar. Bugünkü Gamla Stan, 3 adadan oluşuyor. Stadsholmen (şehir adası anlamına gelen, bizim kaldığımız Amsterdamvari ada), hemen batısında 5 dakikada ziyaret edebileceğiniz kadar iddiasız ama manzarasına doyum olmayan Riddarsholmen ve Parlamentonun yarısını kapladığı Helgeandsholmen. Bu üç ada arasındaki yürüme bağlantıları çok rahat.
Gamla Stan
Nöbet değişimi
Stadsholmen, yani Gamla Stan, yıllarca Alman tüccarların yaşadığı bir bölge olduğundan Alman kültüründen etkilenmiş yazılanlara göre. Bana klasik Kuzey Avrupa mimarisi görsellerini ve Kopenhag fotoğraflarını çağrıştırdı. 
Gamla Stan, araç trafiğine kapalı olduğu için bilimum turistin sokaklarında palas paldıras gezindiği ve çarpılmadığı, tamamı 1 saat gibi bir sürede cadde cadde ezberlenebilen, çok güzel renklere boyanmış, adanın ötesini göremeyeceğiniz yükseklikte evlerin çevrelediği turistik bir ada. Bizim gibi Gamla Stan'da kalırsanız, gezip göreceğiniz yerlerin hepsine eşit uzaklıkta turunuza başlayabilirsiniz.

Gamla Stan'a metroyla ulaşım var.(Metro hatları renkle kodlanıyor ve 5 hattın 4'ü bu istasyondan geçiyor). 1700'lerden kalma, renkleri ve mimarisi son derece ilgi çekici evlerin arasında taş sokaklarda ilerliyor, bütçeli seyahat ediyorsanız kesinlikle bu adada restoranda yemek yemiyor, mütevazi bir açlıkla 7/11'a, Bread&Salt pastanesine ya da patisserie'ye tebelleş oluyorsunuz. Yediğim en güzel belçika waffle'ını dondurma ve reçelle servis ederek kilometrelerce yürüyerek yaktığımız kalorileri geri getiren Vastergatan 9 adresindeki pastaneyi tavsiye ederim.
Riksdag
Gamla Stan'dan ayrılıp, Central Station ve Şehir Kütüphanesi'nin bulunduğu, 21. yy şehir içi tadındaki Normalm'e geçmek isterseniz de Orta Çağ Müzesi ve Meclis binasının tamamını kapladığı  Helgeandsholmen'i kaçınılmaz olarak ziyaret ediyorsunuz. Normalm'e geçerken buradan da çok güzel panaromalar alabilirsiniz. Bilinçli olarak aramanıza gerek yok, ana adanın çevresini gezerken kaçınılmaz olarak karşınıza çıkıyor.


Södermalm'den Riddarholmen manzarası
Riddarsholmen fazla yerleşimin olmadığı, Gamla Stan'ın müştemilatı konumunda. Ancak bu küçük adanın tek sahilinden deniz manzaralı Radhuset (Stockholm Belediye Binası'na da Radhuset deniyor) ve Södermalm fotoğrafları çekebiliyorsunuz. Burada Barış ödülü dışındaki Nobel ödülleri sahipleriyle buluşuyor. Aziz Sancar ve Orhan Pamuk'un ödül aldığı yer olan Radhuset'in hem bahçesi hem içi çok güzel. Bir diğer güzelliği Stockholm'ün güneyindeki Södermalm'e Riddarsholmen'den de yürüyerek geçebiliyorsunuz.

Södermalm bir hippi semti, mekanlar salaş, Gamla Stan'a göre yeme içme göreceli daha uygun. Ama etkilenmeyin bu dünyanın geri kalanı için de geçerli.  Adayı dikine kesen Götgatan adlı bir caddesi, Hötörget gibi güzel isimli metro durakları var. Södermalm geniş bir ada ama gezilesi kısmı adaya ayak bastığınız kıyı şeridine paralel caddeden fazla içeriye geçmiyor.  Önce Södermalm'ın denize paralel iç kısmını ziyaret edip heykelli parkı, Johan&Nyström kahvecisini, Slussen'deki karavanda İsveç usulü ringa balığını deneyebilir, devamında azıcık merdiven çıkıp Montelisvagen'e varabilirsiniz. Burası Gamla Stan'a nazır, boylu boyunca bir yürüyüş yolu ve Södermalm'ın bu kısmı biraz daha yükseltide olduğu için Stockholm'de en güzel şehir fotoğraflarını buradan çekiyorsunuz. Bu yolu izleyerek Södermalm sahiline inebilir, yolda Stockholm için ilginç konaklama alternatifi olan 'Gemi Otel' Red Boat'ın önünden geçerek uzun bir sahil yürüyüşü sonunda Fotografiska'yı ziyaret edebilirsiniz. Aslında bir müze değil, sergi olan Fotografiska'nın kafesinin manzarasını çok övmüşlerdi ancak 120 kron vermeden de karşı yakasından da aynı fotoğrafları çekebiliyorsunuz.
Södermalm'den kareler
 Biz Södermalm'ın güneyine de indik ancak pis bir şehir manzarasından başka bir şeyle karşılaşmadık. Böyle olunca Gamla Stan'a dönüp, malum Meclisli adadan Stockholm' ün kuzey kısmına ulaşıp şehir içi ve daha kültür sanat ağırlıklı bir rota oluşturduk. Burada ilk durağınız dünyanın en güzel kütüphanesi seçilen Stadsbibliotek yani Stockholm Şehir Kütüphanesi olmalı. Stockholm'ü bir köprüyle 21. yüzyıla zıplatan meclisli adadan şehrin içine uzanan cadde boyunca 20 dakikalık bir yürüyüş sonunda, kütüphane Gözlem Bahçesi? olarak Türkçe'ye çevireceğim güzel bir parkın ortasında sizi bekliyor. Resimlerine hayran olduğum kütüphaneye Yaz Ortası Festivali tatili nedeniyle giremedim ve çok üzüldüm ancak siz girerseniz benim yerime de gezin.
Södermalm'den uzaklaşırken

Stockholm'ün kuzey kısmı enine yayılmış durumda ve güneydeki adalar arası rahat yürüyüş bağlantıları ne yazık ki şehrin bu kısmında yok. Kütüphaneden sonra birbiriyle bağlantılı olmayan adalar ve güzel bir şehir içi yürüyüş sizleri bekliyor. Yol üzerinde Central Station var ve ne kadar havaalanı otobüsü, havaalanı treni, metro, tren varsa uğrak noktası. Stockholm'ün tren garı binası güzel ve çok geç saate yani aksam 6'ya kadar açık (İsveç'te bankalar 10'da açılıp 3'te kapanıyor) bir Forex şubesi var. Muhtemelen Stockholm'den ayrılırken göreceğiniz için binanın özellikle ziyaret etmenizi gerektiren bir şiirselliği yok.
Central Station


Östermalm
Stockholm'ün şehir içinde yeterince zaman geçirdiğimize kanaat getirdikten sonra, müzelerin bulunduğu Skeppsholmen'e yollandık. Bir müze adasını resmi tatilde ziyaret etmenin haklı gururu ve içinden geçtiğimiz her adayı bir sonrakinden fotoğraflamanın verdiği turist şımarıklığıyla Stockholm'ü kuzeydoğu yönünde arşınlamaya başladık. Çok sayıda müzenin bulunduğu (Modern Museet, Architecture -Mimarlık- Museet gibi ) Skeppsholmen adası ve tek bir kalenin olduğu yavru adası Kastelholmen'i dolanırken (yalnızca müze adası üzerinden yürüyerek ulaşabilirsiniz) , Djurgarden (Stockholm'ün en geniş mesire yeri) 'ın burnumuzun dibinde olduğunu gördük. Uzansak Djurgarden'ın sahiline değeceğimizden kesin geçiş vardır diye ilerlerken, tamamı adalardan oluşan bu şehrin en büyük handikapı ile karşılaştık. Birbirine yakın adalar arasında bile yatay bağlantı yok. Yürümek için bile.



Yüzerek 5 dakikada alınabilecek mesafeyi kuru kalkmanız tesellisiyle Östermalm adlı ve turistik iddiası olmayan İsveç Karşıyaka'sının önünden 45 dakikalık bir yürüyüşle alabiliyorsunuz. 'E feribot gidiyomuş ona bineyim' deyip yol üzerindeki Nybroplan iskelesine varana kadar yolun o 15 dakikalık kısmını zaten yürümüş oluyorsunuz. Hop on hop off turları da tek yön bilet alırsanız sizi Djurgarden'da bırakabiliyor ve karşılığında 11 euro istiyorlar. Ancak insan evladıymış ki biletçi bizi caddedeki 7/11'a yönlendirdi. Elimizdeki 4 adet tekli bilet ile Ada'nın yaşı, benim belgelenmemiş öğrenciliğim ulaşım için hala dudak uçuklatan ancak yarı fiyatına gelmiş 5 dakikalık bir tramvay yolculuğu yaptık. Not: Bu turistik tramvayda da bilet kontrolü sık yapılıyor.


Fonda Nordiska Müzesi manzaralı mezarlık
Djurgarden (Yurgarden diye okuyorlar) çok güzel, yemyeşil bir ada. Tatil günü olduğu için keyfine varamadık ancak daha sakin bir günde yarım gününüzü rahatlıkla burada geçirebilirsiniz. Görebileceğiniz yerler, imara açılması için bir yangına bakan güzellikte, alabildiğine geniş ormanlık alanlar, Skansen Hayvanat Bahçesi/Mesire Yeri, Tivoli Grona Land Lunaparkı - uçan sandalyelerle şehri tepeden görebilecek kadar yukarı çıkabildiğiniz dönen oyuncağa niyetlendik ama çok kalabalıktı-  Nordiska ve Vasa Müzesi. Nordiska Müzesi'nin hemen arkasında bugüne dek gördüğüm en güzel mezarlık olan Galärvarvskapellet Mezarlığı bulunuyor. 4 çubuk bedava wifi servisi olan bu ironik mezarlığı mutlaka ziyaret edin.

Djurgarden'da Vasa ve Nordiska Müzeleri 'child' sınıfına giren 18 yaş altına ücretsiz. Nordiska İsveç kültürüne ayrılmış bir tık milliyetçilik amacı ve arzusu taşıyan bir müze. Vasa Müzesi ise Oslo'daki Viking Ship Museum'da sergilenenlerden biraz daha büyük tek bir gemiye ev sahipliği yapıyor. Müze'nin tepesinde Titanic gibi limandan burnunu çıkarır çıkarmaz batan bir viking kadırgasının yelkenlerini görebiliyorsunuz. Stockholm Pass'ı tatil günü olduğu için almadık ama Djurgarden müzelerine otobüs otobüs taşınan Japonlar'dan anladık ki tatil günü de açık. Yanınızda -18 bir yol arkadaşınız varsa hızlı bir izlenim için mayın eşeği olarak gönderebilirsiniz.


T-Centralen T-bana (metro)
Djurgarden dönüş biletimizle ekstremist bir fırsatçılıkla birleştirerek tramvayla Stockholm merkezine vardık ve hemen metroya (bu haritaya ihtiyacınız olacak) atladık ki 75 dakikayı geçirmeden Mavi Hat üzerinde en çok methedilen metro istasyonlarını turnikeden çıkmadan gezebilelim. Favorim T-Centralen ve Kungstradgarden oldu. Fırsatınız kalmazsa üzülmeyin. Şöyle bir seçeneğiniz de var.


Kungstradgarden
Ancak daha uzun soluklu bir metro deneyimi arıyorsanız, 1.5 saat süren ücretsiz metro sanat turlarına katılın. Gamla Stan metro istasyon girişinde 3'te buluşuyorlar. Rehberli tercih etmezseniz, kendiniz de rahatlıkla gezebilirsiniz. Nacizane tavsiyem, Kırmızı Hat üzerindeki Stadion ve Alby, Yeşil Hat üzerindeki  pikselli Thorildsplan, Mavi Hat üzerindeki Tensta, T-Centralen ve Kungsträdgården'i görmeniz. 
Kungstradgarden

Özetle,

Stockholm'ü ziyaret ederseniz
Normalm bölgesinde Şehir Kütüphanesi'ni görün. Belediye sarayı Radhuset'i ziyaret edin.

Gamla Stan'ı sokak sokak gezin..

Slussen'de seyyar ringa balığı deneyin! Sodermalm adasının Gamla Stan'a yakın sahil şeridi gezilebilir. Johan Nyström kahvecisine uğrayın.

Skeppsholmen'de Modern Museet'i ziyaret edin.

Djugarden'da yarım gün geçirin.

Kanelbullar'a gömülün. Fika (kahve molası : hamur işi ve kahve) yapın. Sütlü bile olsa kahveyi acı yaptıklarını bilin.
Fika!
Aynı hediyelik eşyaları Normalm bölgesinde Gamla Stan'dan daha uyguna bulabileceğinizi bilin. Stockholm'de, Oslo'daki gibi uzun sokak arası yürüyüşlerinin anlamı yok, şehrin net bir turistik- turistik değil ayrımı var. Onun dışında kafa gezdirmelik 'şehir' içi kısımları Oslo'dan sonra çok bakımsız ve fazla beton- bina bulabilirsiniz. Aradaki keskin fark bizi şaşırttı.

Stockholm, ada öbeğinden çok hepsi bir yerde olmasına rağmen dağınık gezilen, özellikle şehir içinde 50 metrede bir değişen çehresine şaşırarak gezeceğiniz tarih anlamında frekansı tutmayan hibrit kara parçaları topluluğu aslında.Tamamını yürüdüğümüz zaman anladık ki Stockholm, adalardan oluşmasına rağmen Venedik gibi suyun buluşturduğu ve bir şehre çevirdiği hissi bırakmıyor. Adalar varsa deniz de olmalı diyorsanız Stockholm'n açıklarına Bin Ada Turu adı verilen ve tüm gün süren turlara ya da diğerlerine bir gün ayırıp katılabilirsiniz.

Kötü bir başlangıca ve onca yorgunluğa rağmen Stockholm güzel manzaralarıyla, labirentten farksız eski ve yüksek evlerle dolu Gamla Stan'ıyla kalbimizi kazandı, emek emek planladığım müze ve kütüphane ziyaretlerimin hazin sonuna rağmen iyi ayrıldık. Stockholm, güneşin batmadığı bir aralıkta ziyaret edecek kadar şanslı iseniz, beğendiğinizi ayrıldıktan sonra fark edeceğiniz sinsi bir cazibeye sahip.  

Henüz benim de bilmediğim bir sonraki gezintimde görüşmek üzere..


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası Öğrenci Kartı Hezeyanı (ISIC Card)

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi