Minyon Güneydoğu Anadolu Turu Gaziantep

Hatay'tan 4.5 saat süren yolculuk, artık Antep'in paralel evrende olduğuna karar vermeye ramak kala nihayete erdi, böylece nacizane turumuzun aksiliklerle bezeli etabını geride bırakmış ve Antep'e ulaşmış olduk. Yolculuğumuzun bu etabı her ne kadar İstanbul'dan Yunanistan'a arabayla geçilebilecek sürede hemen bitişikteki şehire geçememe handikapıyla başlasa da, Antep'e indiğimiz andan itibaren, Hatay'a göre daha sorunsuz ve eğlenilesi geçti.
Sherlock Holmes Antep'te :p
Bence Antep Hatay'dan daha bakımlı ve gezilesiydi. Mutfağına dair duyduklarım kesinlikle abartı değil, gerçekten başarılı bir oluşum. Antep baklavası ve İmam çağdaş orada olduğu için söylemiyorum bunu.Yemek endüstrisi mi diyeyim hobisi mi bilemedim, Antep'in her şeyi yeme içmeyi seven insanlara hitap etmek üzerine kurulmuş. Koskoca baharat çarşıları, baklavacılar, katmerciler, restoranlar, hatta bir de Antep mutfağı müzesi var.
'Yemekle aram yoktur' temasında insanlar için karman çorman çarşılar ve bir kaleden ibaret denilebilecek bir yerken, benim için turistik bir mabede dönüşmesini buna bağlıyorum. Bunun haricinde de Antep'te görülecek daha çok şey var ve gezinti burnunuzdan gelmiyor çünkü herşey yerli yerinde, bilmeseniz de kaybolmuyorsunuz... Bu açıdan çabuk kaynaştım Antep'le.
Çingene Kızı
İlk durağımız Zeugma Mozaik Müzesi oldu. Az süresi kalan Müzekart'ımın bu yolculukta işime yaramasına açıkçası memnun oldum. (Maximum'unuz varsa bir ay boyunca Müzekart işlevinde de kullanabiliyorsunuz.) Annem bunu acı bir şekilde kendine kart çıkarttıktan sonra öğrendi Hatay'da. Antep'e dönersek, Mozaik Müzesi bu şehirde bulunan 'Çingene Kızı' mozaiğiyle tanıtımı yapılan, son derece bakımlı ve teknolojik bir müze. Müzenin çingene 'kızı' ise ayrı bir yerde, karanlık ve labirentimsi holün sonundaki zifiri salonda sergileniyor. Telefonumun kendiliğinden flaşı patlayınca, zifiri karanlığın içinde 'bayan flaş yasak' diyerek yerimden zıplamama neden olan, soteye yatmış bir güvenlik görevlisi de var salonda.

Müzenin iki katı sergiye açık. Tüm binayı gezmeniz en fazla bir saatinizi alır.  Kartpostallarda gördüğünüz mozaikleri önünüzde canlı görmek çok değişik bir his. Mitolojik betimlemeler de müzede büyük yer kaplıyor. Olimpos tam kadro Gaziantep'e tura gelmiş gibi. Mitolojiyi severim o nedenle müze beni çok eğlendirdi. Europe'in öküz formunda Zeus tarafından kaçırılışını resmeden mozaiği özellikle çok tuttum.
Mozaiğe aşırı ilginiz yoksa bile en azından ülkenizde çıkarılmış sanat eserlerine aşina olmak ve katalog yerine gerçeğini görmek için gezmeye değer diye düşünüyorum. Ben müzedeki her parçayı son derece etkileyici buldum. Bu tarz eserlerin bu yörenin tarihi mirasına dair çok şey anlattığını ve dahası, böyle gelişmiş bir müzeyle ciddi katkı sağladığını düşünüyorum. Özetle Zeugma Müzesi'nden memnun ayrıldım. Müze kültürü anlamında Hatay'dan daha kapsamlı, ancak Hatay'daki ve Antep'teki müzelerin ikisinde de tıpatıp aynı magnetler, anahtarlıklar ve kartpostallar vardı.

Zeugma'dan tek dolmuşla Tahmis Kahvesi, Kale, İmam çağdaş ve bilimum çarşının dipdibe bulunduğu civara yollandık. İlk durağımız Tahmis Kahvesi oldu. Tahmis, kahvenin dövüldüğü yer anlamına geliyormuş.Burası neredeyse yüzyıllık bir kahve. İç dekorunu çok sevdim. Gıyabında tanıdığım menengiç kahvesinin buraya özgü olduğunu da kapıda tüm turist dürtülerimle toparladığım broşürlerden öğrendim.
Menengiç kahvesinde Türk kahvesindeki pütür pütür acı aroma yok. Sütle ağır ağır kaynatılarak yapılıyormuş. Aşırı bitkisel bir tadı yok. Ben ilk kez denedim, çok beğendim. Yanında getirilen karışım da kırık leblebi, sanırsam menengiç tohumu ve yeşil susama benzer bir bitkiden oluşuyor. Biz tarihi şahsiyetine merakımızdan gelmiştik ancak sakin sakin kahve içmek ve soluklanmak için de son derece sevimli bir yer çıktı. Burada kavanozlar halinde menengiç satılıyor.Bu tarz faaliyetleri orjinal sunumuyla yerinde denemekle yetinmek ve evde bireysel deneylerle kendisinden alınacak verimi azaltmamayı seçmek sanırım seyahat zihniyetimin olgunlaştığını gösteriyor. Bu açıklamaya yemeyecekler için samimi bir cümle de olsun:  "Evde onunla uğraşmam diyerek almadım."

Antep Kalesi
Tahmis'ten çıkıp çarşıları tavaf etmeye başladık. Antep'in merkezi gerçekten otantikmiş.Eski çarşılar zanaatkarlardan, baklavacılardan ve baharatçılardan oluşuyor. Mağaza tarzı şeyler Kemeraltı'nın cavcav sokakları gibi ayrı bir çarşı disiplinine ayrılmış. Böylece sokaklarda bakırcının yan dükkanında askılı bodyleri sokağa taşmış giyim mağazası görmüyorsunuz.
Ben baharat tezgahlarını çok sevdim. Antep'ten aldığımız epey miktarda baharat sayesinde evim bir haftadır dağ kekiği yani 'zahter' kokuyor.Ne yazık ki her zahter dendiğinde aklıma Yalan Dünyadaki Zahter geldiği ve kıkırdadığım için baharatçılar beni biraz zevzek bulmuş olabilir.
Çarşı labirentinden bir yerden çıkmayı başardığımızda karşımızda Antep Kalesi'ni gördük. 5 kmlik bir parkuru ve Savaş Müzesinin bulunduğu alan burasıymış. Ayrıca kalenin içine de girilmiyormuş. Biz parkuru es geçtik. Mutfak Sanatları Müzesi'ne sapıp gezinmeye başladık. İnsanı kesinlikle acıktırıyor. Ayrıca yukarıdaki sevimsiz heykellerin olduğu ve aralarında yazının başındaki Sherlock Holmes'u yer sofrasında resmeden fotoğraf burada çekildi.

İmam Çağdaş
Kendimizi İmam Çağdaş'a attık. Kebabından baklavasına, salatasından tadımlık ikramlarına kadar her şey mükemmeldi. Tadımlık ebatlarda Alinazik, keme kebabı ve patlıcanlı kebap denedik. Hepsi şiddetle tavsiye edilir.Yalnız sipariş verirken porsiyonları tadımlık tutun, gelen mezeler/salatalar ve finalde söyleyeceğiniz baklava ile tıka basa doyacaksınız. Ayrıca İzmir veya Ankarada bir kebapçıda ödeyeceğiniz hesaba göre son derece çok uygundu.Garsona güvenin ancak adamcağızları karmakarışık siparişlerinizle fenalaştırmayın. Biz pişman olmadık. Bir de annemle ilke edindiğimiz 'ortaya tek karışık' prensibimiz bünyemizi kurtardı.
Çağdaş çıkışı kuru baklavalarımızı aldık ve çıkıp başka bir çarşıdan girerek ortalığı dolaşmaya başladık.Tepelere çıkıp sokak aralarını gezdik, internette gördüğümüz ve dudak uçuklatan fiyatlardaki konak-otellere rastladık. Aşağılara geri indiğimizde Yaşayan Müze adında iki katlı bir köşke rastladık.Üst katı Antep el sanatlarına ayrılmış, her oda bir vitrin aynı zamanda dükkan. Gezilebilir. Cam üflemeden ebruya pek çok sanat eseri sergileniyor. Bahçesinde dibek kahvesinin orjinal açılımlarının servis edildiği bir cafe var. Annemle karşılıklı çift renk dibek kahvesi ve kakuleli kahve denedik. Kahveler güzeldi. Ancak servisi daha hızlı ve verimli hale getirebilirler.
Finalimizi baharat alışverişiyle yaptık. Antep'ten alınası hemen her baharattan azar azar doldurtup, hızımızı alamayıp hevenklere ( patlıcan, domates vb. kurularının ipe geçirilmiş hali) tebelleş olduk, oradan salçaya geçtik en son da antep fıstığında son noktayı koyduk. Otele üç koca torbayla seke seke dönerken nerede yanlış yaptığımızı ve baharata neden bu kadar aç olduğumuzu anlamaya çalışıyordum. Antep burada biter, biz de otele gider bayılırız zannediyorum ki ertesi sabah başka bir etkinlikle, Zekeriya Usta'yla buluşacağımızı öğrendim. Akrabamız ya da tanıdığımız olmayan bu beyamcayı neden sabahın yedi buçuğunda ziyaret etmek zorunda olduğumuzu da çok acı bir şekilde öğrendim.
Yine yeniden sabahın 7 sinde yollara vurduğumuz bu ikinci Güneydoğu sabahımızda, erken saatlerde tükenen katmerine yetişmek için Zekeriya Usta'nın yerine yürümeye başladık. Sokaklarda sadece çöpçüler ve biz vardık. Şöbiyet prensibinin baklava hamuru yerine yufka arasına yuvalanmış versiyonu olan Antep katmerini üfleye üfleye mideye indirdik. Çok lezzzetliydi ancak yarım saat daha uyumaya tercih eder miydim şu an bilmiyorum.

Antep otogarına gidip aynı hataya düşmemek için otobüs şirketlerinden Adana'ya bilet sormaya başladık. Kısa mesafe sayılabilecek şehirdışı yolculuklar yapacaksanız Güneydoğu'da kesinlikle otobüs şirketlerini tercih edin. Gel abla hemen kalkıyor diyen, dolmuşumsu otobüslerin şöförlerinden kaçın. Bilet bastırıp saatli otobüsü bekleyin, yolda sinir harbi geçirmezsiniz. Bu şekilde, Seç'in otobüsüyle otobandan 2 saatte Adana'daydık. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi

Uluslararası Öğrenci Kartı Hezeyanı (ISIC Card)