Sakız Adası ve muhtelif yerel serüvenler...

Cumartesi sabahı 6 da kalktım. Kargalar bile siftah yapmamıştı. Çeşme otobüsü için Üçkuyulara, otobüsün otobandan gazlaması suretiyle Çeşme limanına ulaşmak ve feribot check-inimi yaptırmak kısa vadeli idealimdi. Bir grup yeşil pasaportlunun arkasında sıraya girip vezneye çıkış harcını bayıldıktan sonra, hayatımdaki en kısa süreli yurtdışı seyahatinin kurdelesini biçmek için pasaporttan geçtim.
Havaalanı tekeli almış azizim. İnsan alelade bir gemiye binerken o gümrük prosedürü, o free shop u bile yavan gelmekte insana. Bir airbus ( ya da boeing) haftasonları eşşek adasına mayosunu içinden giymiş turist taşıyan kategoride bir gemiye nazaran daha itibar gördüğünden, sırasıydı puluydu haracıydı mezatıydı tüm o prosedüre değiyor. Çeşme limanında durum biraz acıklı: Karşıyaka iskelesinin az semirmiş bir versiyonunun kapısına iki gümrük polisi dikmişler olmuş emaneten sınır kapısı. Free shopu bile var ama insanı 'sınırötesi' moda sokmaya yetersiz.


Sakız'a çeşmeden varış 45-50 dakika. Dışarda oturayım dedim çok afedersiniz 15 dakkada suratım çığlık filmindeki katilin maskesine döndü. En nihayetinde Sakız/Chios merkeze vardım. Görülebilecek yerler, güneydeki sakız ormanı bölgesindeki ortaçağdan kalma köylermiş. Bu nedenle 'en görülesi' iddia edilen Mesta Köyü'ne gittim. Taş koridorlardan oluşan ortaçağdan kalma bir belde kendileri.Otantik bir kilisesi,sevimli kafeleri, nereli olduğunu sorduğunda İzmir (zaten anahtar kelime) cevabı alınca sırıtan ve aferin diyen bir eşrafı var.


Kilise, iki restoran ve bir ıvırzıvır dükkanından ibaret meydandaki kafeye oturup bünyemi etkisi altına alan laktik asite boyun eğerek sağa sola bakınmaya başladım. Türk ağırlıklı turist kafileleri sebebiyle zaman zaman Kızlarağası Hanı*ndaymışım gibi hissetsem de, önüme konan Yunanca/İngilizce menü yardımıma koştu. 'Geleneksel yunan tatlısı' şeklinde anılan şey ne acep deyip denemeye kalkınca baklavayı badem ve tarçınla, şurubunu da gül şerbetiyle hazırlamak suretiyle insanda adamakıllı glisemik endeks bırakmayan ağır bir  tatlıyla tanıştım. Öyle ki,bayram ziyaretinde önüme sürülse ayıp olmasın diye bile yiyemem...
Mesta otobüsü dillere destan, süngerleri başkalaşıp ince bir katmana dönüşmüş, muhtemelen seyir halinde yunan popu çalmazsa düzgün çalışmayanından, postmodern bir otosanayi yorumu. Şöfor desem Mario'nun birader Luigi. Bir meziyeti daha var ki kendisi bir sakız fatihi, sürdüğü de şehirlerarası otobüs değil düpedüz ring. 1 saatte ulaştığım Mesta'dan dönüşte, yol üstünde ve (işin kötüsü) güzergah dışı tüm noktalara uğradık ve tam 2 saatte Sakız merkeze dönebildim. Yerleşik yaşamdan nasibini almış tüm mekanlara uğradık. Epey kapsamlı bir tur oldu.
17.00'da içinde ben olmasam da kalkacak bir feribota ulaşmak için, merkeze 16.35'te varabildim. Benle benzer kaderi paylaşan bir aile de birbirlerine laf yetiştirerek gemiye koşmaktalardı. Gemiye yetişip 40 dakikada Çeşme'ye, Çeşme otogardan 1.5 saatte Üçkuyular'a, yarım saatte Üçkuyular'dan eve ulaştım. Goradaki tabiriyle 'aşçı uşağı, uşak bahçıvanı sonra hepsi uşağı' şeklinde bir güzergah oldu beyin hücrelerim için. Neyseki eve vardığımda hala nabzım atıyordu.Buraya kadarki kısım günlük serüvenimin yarısını oluşturmakta.


2 saat evde soluklanıp bu sefer de Ankara'ya yola çıkmak adına servise binmek için Narlıdere'ye gittim. İnternetten aldığım bilette sorun çıktı ve bayram dönüşü gibi güzel bir zamanda yolcu listesinde adımın görünmediğini öğrendim. Yine de servise binip otogara gittim, yolda 'biletim nerde' diye şarladığım çağrı merkezi hatanın benim 'ip adresime' ait olduğunu belirterek kibarca 'başının çaresine bak' dedi.

O gün bu gündür biri Yunan adaları diyince kıs kıs gülesim geliyor zira bir buçuk saatte tamamı gezilecek bir mekan için gidiş dönüş 6 saat yol yaptım ve 35 dakikayla yasadışı göçmen olmaktan kurtuldum. Üstüne de 9 saatlik korkunç bir yolculuk yaptım.

Yunan Adaları için gemi turları, özellikle Santorini, Rodos'u kapsayanlar  hem daha dinlendirici, hem de içerik bakımında daha doyurucu olacaktır.Yine de havamız değişsin derseniz, Sakız, Çeşme - Alaçatı üçlüsüe bağlayarak güzel bir haftasonu geçirebilirsiniz.

* Kemeraltı'nda, İzmir'i ziyarete gelenlerin mutlaka götürülüp sakızlı kahve içirildiği otantik mekan.

Yorumlar

Yorum Gönder

İki çift lafım var:

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası Öğrenci Kartı Hezeyanı (ISIC Card)

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi