Dubrovnik- 1

Ne kadar kaldım? : 2 gün
Nerede kaldım?: Otellerin çoğunlukta olduğu Lapad bölgesinde Villa Micika adında bir hostelde
Neden gidilmeli: Adriyatik incisi tabir edebileceğim bir Hırvat İzmir'i ve film platosu tadında bir deniz kenti olduğu için.
Pahalı mı: Özellikle Old Town içerisi kesinlikle gereksiz pahalı.
Ne zaman gidilmeli? : Güneş ve denize girmenin söz konusu olduğu bir aralıkta.

Dubrovnik'e varmak, fazla turistik atraksiyonu olmayan herhangi bir tatil beldesine arabayla gelmek gibi bir histi ilk adım attığımda. Köprü, şehrin dışında kalan istasyon ve liman, bir kaç tekne görüyorsunuz sadece.

Dubrovnik namına görebileceğiniz yerler aslında istasyona otobüsle 10 dakika mesafede. Ancak gezmeden önce sırtımdan savmam gereken bir çantam olduğundan Dubrovnik'in meşhur Old Town'u yani Eski Şehir'ine giden yoldan ayrılıp, Lapad bölgesine yollandım. Bu bölgede çoğunlukla oteller var ve seyahat tarihimin en pahalı hosteli de burada konuşlanmış. Acemilik edip otobüse binmedim ve çantamla tam 45 dakika yürümek zorunda kaldım. Vardığımda, nasıl bitmiş görünüyorsam adam İstanbul'dan buraya yürümüşüm muamelesi yaptı ve fazla oyalamadı, üstüne hostel yoğun değil diye çoklu oda fiyatına tek kişilik oda verdi. Hostele çok yakın bir sahil olması da ayrıyetten güzel oldu zira yanımda eşyalar ve denize girme dilemmasını kara kara düşünür olmuştum.

Öğlen ancak kendime gelip dışarı çıkabildim.Burada geçireceğim iki gün vardı ve ilkini keşif ikincisini hafifleştirilmiş keşif+keyif şeklinde geçirmek niyetindeydim. Çoğu yolculukta olduğu gibi seyahat tempomu birşeye benzetmem gerekirse, gezmeye başladığımda köklediğim, ortalarda vitesi iyice düşürüp, son bir iki gün inip ittirdiğim bir arabaya benzetebilirim kesinlikle. Dubrovnik'te ilk sinyali almıştım.
10 dakikalık otobüs yolculuğu surlara 100 metre uzaklıkta son durak ilan etti ve bir grup şıpıdık terlikli Alman bayanın arasında buldum kendimi. Şehrin bu kısmına Gruz deniyor. Eski Şehir'in içine haliyle araba ulaşımı yok. Bu nedenle otobüsün durduğu noktada diğer tüm toplu taşıma vesileleri de yolcuları bırakmak zorunda. Bu da tur otobüsleri ve meydan bazı günler sağlam bir keşmekeşe sahne oluyor demek.
İki kapıdan geçiyorsunuz Eski Şehir'in içlerine ilerlemek için. İlki önünde bilimum fotoğrafın çekildiği kapı, diğeri ise dış kapıya göre daha alçakta kalan ve sonunda Saat Kulesi göreceğiniz caddeye açılan versiyonu. Şehre girişinizde yuvarlak bir çeşme önünüze çıkıyor. Eskiden çağın AIDS'i olan vebadan ötürü şehre girenlerin burada yıkanması şart koşulurmuş.
Hemen solunuzda içinde çok eski bir eczanesi olan ve turistlerin karınca gibi akın ettiği, iç mimarisi biraz sonra bahsedeceğim Sponza Sarayına benzeyen bir muhit bulunuyor . İsteyen hemen fonda görülen yerden de surlara çıkılabilir ancak önce bir genel tarama yapmak istedim.
Zaruriyet Caddesi olarak tanımlayabileceğim irice sokağa kaptırmadan önce turist dükkanına (banko değil cidden dükkandı) uğradım ve bu 1,3,5,8 günlük diye uzayan Dubrovnik Card'ları sordum soruşturdum. Beklediğimden avantajlı olduğunu söyleyebilirim. Kullandıktan itibaren tam 24 saat geçerli kart (1 günlük aldım) herhangi bir elektronik meziyet taşımıyor. Girdiğiniz yerlerde kartı markörle işaretliyorlar yani katı bir saat takibi yok.
 İçinde yine kullanım itibariyle 24 saat geçerli otobüs bileti (hostele gidiş dönüş), şehir surları dahil 6 müze evine giriş bedava. 30 kuna verdiğim bu güzide icadı, sadece surlara çıkışın 90 kuna olduğunu bildiğimden bağrıma bastım ve beraberce tükkandan çıktık.
Zaruriyet Caddesinde yürüme vaktim gelmişti. Taşları cifle mi ovuyorlar diye düşünüp bir yandan yürüyüp bir yandan muhtelif fotoğraf girişimlerinde bulunuyordum. Solum sağım kafe hediyelik eşya kıvamında caddeyi bitirip kulenin dibine geldim. Öğle sıcağında surlara çıkmakla, çok araştıramadığım diğer müzelere gitmek arasında kararsız kaldım. Ancak içimdeki Ulubatlı Hasan baskın geldi ve kendimi caddenin bitiminden sola kaptırmış, surcu amcaya bileti onaylattırırken buldum. İlk bakışta turuncu kahverengi çatılar, arkada masmavi Adriatik, surlar, görüntünün canını sıkan çanak antenleri göreceksiniz, ancak bununla yetinip tepeden Dubrovnik'i izledim demeyin. En güzel panorama kenarlardaki burçlara çıkmanızı bekliyor çünkü. Çepeçevre surları yürümek kondisyon+sıcak+ gölge isteği gibi sebeplerle minimum 50 dakika, en fazla 90 dakikada tamamlanabiliyor. Ancak sur gezintisinin bir miktar yorucu olduğu gerçek, doğal ve tarihi ortamda yapılan bir efor testi adeta.
İşte o turu tamamlamaya yakın karttaki listeden bir isim çıkıyor karşıma kendiliğinden. Deniz Müzesi, güneş kreminden, sıcaktan ve güneşten yılmış halimle kendimi attığım ve af buyurun morg soğuğuyla şok etkisi yaratıp giderayak grip olabileceğiniz bir yer. Ancak Dubrovnik bir liman şehri olduğu için, deniz ticareti, bunun getirdiği kültür, el bebek gül bebek korunmuş haritalar, birkaç yüzyıllık çapalar ve eski adıyla Ragusa'ya dair, Dubrovnik'i Hırvatistan'ın kalanından ayıranları anlatan güzel bir müze.
Surları fır döndüğüm için artık otobandan anayola çıkma vaktim geldi. İndiğim noktadan o uzun caddeye dönüp, saat kulesinin arkasında kalan geçitten liman manzarası eşliğinde bir açıklığa çıkıyorum. Şehrin kapılarından biri burada. Buradan çıkıp 5 dakika yürüyerek teleferiğe ulaşabilirsiniz ancak cavcav sıcakta esprisi olmayacağından ben günbatımına bıraktım. Surlara geri dönüp daha çok janjanlı iskele tabir edebileceğim, ufak ve orta ölçekli teknelerle dolu, bir sürü restoranın dizili olduğu ve tekne turcularının turist avladığı bir yer burası. Manzarası etkileyici, özellikle akşamları.

Sokaklara dalıp, kartın bahşettiği mesire yerlerini aramaya başlıyorum ama, sokak, kapı numarası lüks ayrıntılar. Komün şeklinde gezen bir grubun peşine düşüp Etnografi, Deniz Habitatı ve Marin Drzic Müzeleri'ni  akşam altıya dek hızlı bir şekilde ziyaret ediyorum.
Etnografi ve Deniz Habitatı biraz ters bir yerde ancak en ayakaltı olan Rector's Palace'dan başlamanızı öneririm. Uzun caddenin saat kulesinden yana olan ucuna gelip, zaten sapılacak tek sokak olan sağdakine dalarak kolayca sütünlarından anlayabilirsiniz.
Etnografi müzesi inanılmaz güzel bir taş binada, Dubrovnik' e ilişkin pastoral yaşantı, yerel giysiler, şık fırınlar, ev eşyalarının sergilendiği bir müze. Zemin katındaki fotoğraf sergisini de beğeneceksiniz bence. Marin Drzic Hırvat Rönenansı'nın (sormayın) babası bir yazar ve senarist. Evini hoşça bir müzeye çevirmişler ve rahmetlinin hayatında önemli bir olay olduğu her yılı merdivenlere plaka şeklinde tutturmuşlar.

Spoza Sarayı olarak Türkçe'ye kazandırılan Rectors' Palace, Zaruriyet Caddesinin sonundan sağa kırdığınız zaman karşınıza çıkıyor. zamanın devlet dairesi, zindanı, noteri ve defterdarlığıymış bir nevi. Alt kattan başlarsanız içerisi bir süre sonra zindanlara geçeceğinizden rutubetli, basık ve daraltıcı gelebilir. Arakattaki cam sergisine ve üst kata kaçın. Orjinalliği korunmuş bir kabul salonu  ve Hırvat bürokrasisi kokan büyükçe ancak çok güzel renklendirilmiş ve döşenmiş bir yer.
Spoza Sarayı ya da Rector's Palace'dan çıktığınızda karşınızda bilimum gelin damat fotoğrafı için iki dakika oturduğunuz merdivenlerinden kaldırılacağınız St. Blaise Kilisesi var. Buradan sola saparsanız ve surları görünceye dek ilerlerseniz Buza Kayalık Plajına çıkarsınız. İnanılmaz güzel renkte bir deniz ve eser miktarda güneşlenecek yer var.
Old Town dahilinde görmediğim tek mekan olan Gunduliceva Meydanı'na, yani Sponza Sarayı'ndan çıkınca sol çaprazdaki sokağın ilerisindeki açıklığa döndüm. Fahiş fiyata bijuteri satan standlara şöyle bir göz gezdirdim ve merdivenlere tırmanarak tepedeki kiliseye çıktım, geniş bir avlusu olan kilisenin adı St Ignatius. Bu noktadan sonra ara sokaklara dalıp kafa gezdirmek, Dubrovnik Old Town etabının sonunu oluşturuyor. Teleferik macerası, denize girme mücadelesi, ara sokak gezmelerini sonraki yazıya devrettim.
 Şehir diye tabir edeceğim ancak Old Town'ın içi sadece birkaç saatinizi alacak genişlikte. Surlara çıkarsanız bunu daha rahat anlayacaksınız. Yine de gezip de 'tamam gördüm gideyim' deyip topuklamaya yanaşmayacağınız bir yer bence. Maalesef pahalı, dışarıda yeme ayağına açılmayıp marketten beslenmeyi seçebilirsiniz (özellikle Old Town'ın içi yemek anlamında fahiş), bazen çok kalabalık, yüzlerce insan üstünüze geliyor gibi anlık bunaltılar yaşatıyor. Ama denizi süper, limanında, kaya plajında, Srd Tepesi'nden manzarasında, kenarında köşesinde hep birşeyler bulacağınız güzel bir yer. Annemin 'Sığacık kadar bir yer' tespitine yekten hak vermemekle birlikte, gece gündüz gezilesi genişlikte ve çeşitlilikte bir muhit olmadığını itiraf etmek gerek. Ama kesinlikle kafa  gezdirmekle doldurulabilecek bir yer.

Sırada surların dışındaki panaromik Dubrovnik var...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası Öğrenci Kartı Hezeyanı (ISIC Card)

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi