Japonya 07: Kochira wa Oosakaaaa!!

Osaka'da geçirdiğim üç hafta, okul-tren-ev bağlantısı arz ettiğinden metrekareye düşen enstantene ortalaması daha seyrek olur, bir haftadan sonra alışırım demiştim. Organizasyonun gezinti etabı haftasonu Moriguchiler eşliğinde cereyan edeceğinden, haftanın beş günü daha yerel keşiflerle yetinmem gerekiyordu. Yerel keşiflerimi özetlemek gerekirse Moriguchilerin evi, metro, Family Mart (aka Famima) ve Higashi Osaka denen semtin ara sokakları ( yanlış durakta inmişim).

Yuka ve Takashinin ev bir 'nohut oda bakla sofa' numunesi. İkeadaki o daracık ev maketinin Japon ezgileriyle süslenmiş versiyonu. Salonun ortasında kallavi bir tavşan ve kafesi var (hayatımda gördüğüm en hımbıl yaratıktı ve adını da unuttum ama ben ona içimden hep 'baka usagi' diyeceğim). Evin en ilginç kısmı banyonun yarısını kaplayan kombi ve diğer yarısının icabına bakmış lahitti sanırım. En kötü ihtimalle Takashi geceleri göğsüne bir haç yerleştirip acıkıncaya dek orada transa geçiyordur ya da fantastik takılmaktan kaçınınca ve Yuka'nın eskilere dair sempatisini düşününce (eski ıvır zıvırları cidden severdi ve hayır Takashi'yi kast etmemiştim) antika solaryum kabini olabilir. Portatif jakuzi ihtimalini de saklı tutuyordum ki alelade bir küvet çıkınca hayallerim yıkıldı. Evin kalanından bahsederek devam etmek isterdim ama evin bir kalanı yoktu.

İkinci yerel keşfim metro. Chikatetsu. Bir ulaşım harikası ve bir yer-yön duyusu eziyeti. YMCA'e giden istasyonda ilk indiğimde, labirente salınmış fareler gibiydim. Nasıl içime dert olduysa artık, şimdi bile Osaka metro istasyonlarının Kanjilerini hatırlıyorum. Bir de ilk hezeyanın ardından metro yolculuklarımda yer yön duyguma mukayyet olan o güzelim 'buzlu kahve' otomatındaki içecek çeşitlerini. (metrodaki numunesi dışında bi daha hiçbir yerde bulamadım onu). Çünkü ismi okuyup doğru durakta inmek atılabilecek en basit adım. Benim inmem gereken durağın nacizane 7 adet çıkışı vardı. 

 Şimdi metro dediğim nedir, Aştiden biner Tandoğanda inerim, De Gaulle Caddesi çıkışından tıngır tıngır yürür, turnikeden çıkarım baştan sona 10 dakkayı geçmez. Ama dört sene önce bizim Merkez Kampüs kadar bir alana erişim imkanı sunan Osaka metrosunun tek bir istasyonu her seferinde en az 15 dakikamı yemişti ilk hafta. Bulamadım. Panodaki afişlerden takip etmeye çalışıyorum birşeyler kesin vardır ayırt edilebilecek diye ama her seferinde kelalaka bir çıkıştayım. Bir köstebek, solucan ya da karınca için kullanışlı bir tasarım olabilir ama Cem Yılmaz'ın cips reklamındaki repliğine benzer bir şekilde 'bunlarda insan gezecek insan' şeklinde söylenmekten yorgun düştüm resmen. Turnikelere en yakın çıkıştan at kendini diyebilirsiniz ama öyle birşey yok, tüneller başlıyor turnikelerden sonra. Dizilerdeki gibi, binanın bodrumuna inen asansör açılınca böyle tekinsiz, nursuz uğursuz bir koridor görünür ya, aynı onlardan varsadece Japon graffitisi var duvarlarda. Gözümü karartıp birine daldım (gideceğim yerin iki paralelindeki cadde olduğunu öğrendiğim),sora sora okulu buldum bir şekilde ve danışmadan otobüs seferlerini sordum.

Yuka ve Takashilerin eve en kısa  metro üstüne otobüsle ulaşım mümkün olunca ve danışmadaki Japon dayı (gerçekten küçük dayıma benziyordu) metroyu kullanmamı özellikle önerince içimden 'aman be!!' dışımdan 'teşekkürler, iyi günler' diyerek sınıfa yollandım. 15 kişilik sınıf, 13 koreli, bir rus bir de ben. 5 seviye vardı bizimki 3. Kanjim ve gramerim eş seviyede olmadığından, derste normal kanji sınıfında 'fransız' seyretmekteydim ve sınıf mevcudunun yüzde 85'i çekik gözlüyken, hoca her ders en az 5 soruyu ya Rus çocuğa ya da bana soruyordu. Sonra Rus eleman kur değiştirmeye kalkınca kalan 3 haftayı Korelilerle karşılıklı sırıtarak geçirdik daha doğrusu onlar 'dizilerini' YMCA dekorunda çekerken ben konuk oyuncu olarak katılmış oldum. Yan sınıftaki sosyal girişken Danimarkalı kızlar tenefüslerde bizim sınıfa damlamasa sanırım bir kore dizisi kurgusu içerisinde asimile olabilirdim.

Yerleşik yaşantım yukarıdaki dinamikler etrafında seyretti üç hafta boyunca. Moriguchiler ile Nara'yı, Osaka Kalesi'ni, Natsumatsuri'yi (yaz festivali) ve Takashi'nin Alzheimerlı teyzesini ziyaret ettik. Bu arada Natsumatsuri'yi hafızanıza yanlış yerleştirmemenizi özenle rica ederim zira ne yazık ki ' Sen kamasutra festivaline mi gitmiştin Japonyada ya?' şeklinde teyit ettirmeye çalışan insan evlatlarına şahit oldum.
Yazımın bu bölümünü bitirirken bir dahakine eski bir Japon başkenti olan Nara, geyikleri ( gerçekten geyikler vardı), Todaiji Tapınağı ve civardaki saz arkadaşlarıyla devam edeceğimi belirtmek istiyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası Öğrenci Kartı Hezeyanı (ISIC Card)

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi