Episode 3: Che è la vita in italiano, senorita...Milan ve Verona
Konstanz'dan Zürih'e döndük ve aylar öncesinden 20 euroya kapattığımız biletin muhatabı olan treni beklemeye başladık.Yolumuz yaklaşık 3 saat.İsviçre Alplerinin içinden geçiyoruz..Paso çayır, vadi, yayla. Gözümün önüne Heidi, Clara, Peter, Heidinin alkolik dedesi, milka reklamları, mor inekler falan gelmeye başladı. Görüntüler akıp gitti, tünellere girip çıkıldı, yolcuların çoğu indi. İtalya sınırlarına dayandık. Bir ara göl görüyorum ki durağın adı Como. İtalyanın nerdeyse en güzel mekanlarından biri ama gezi programını coğrafi ve zamanlama açısından katledecek terslikte olduğundan ne yazık ki başka bahara erteliyorum.
Milana sağ sağlim ulaştım.Gardan çıkıp hostele giden sarı otobüsü bekliyorum. Tıngır mıngır hostele geldikten sonra, bir de kapısını bulmak kalıyor ki apartmanın iç avlusunda bulunmaktaymış kendisi ve zil çalışmıyor. Yan apartmanın görevlisi olduğuna sandığım Super Mario, kapıyı açıyor ve 6'dan beri ayakta, saat 4 olmuş, 2 tren yolculuğu ve bir otobüs türbülansı atlatmış biri olarak odaya kendimi atıyorum. Ortalama bir yurt standardında 4 kişilik bir oda düşünün, tek fark banyosunda bir adet Finlandiyalı çocuk var ki odanın diğer bölümlerine de girip çıkabiliyor. Kısacası karma odada ilginç bir 48 saat bizi bekliyor.
Milan, turistik anlamda bir Roma ya da Venedik değil. Ama kendince mimari ve çevresel güzellikler barındırmakta.Yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşle Cathedral ve Galleria'ya vardım. Akşam cathedrale girilmiyor, gündüz de kısa kollu ve alican şortlu kızları almıyorlar. . Galleria Vittorio Emmanuele şeklinde anılan İtalyan Atatürk'ü adına yapılmış şatafatlı bir kapalıçarşı. Gördüğü ilgide ışıklandırmasının ve iç mimarisinin (her taraf pırıl pırıl mermer) katkısı su götürmez. Boydan boya geçmesi çok da uzun sürmeyen galerinin arkasında ufak bir avlu var, burada bir adet Davinci amca heykeli mevcut. İlerleyip, Cathedral ve Galleria'nın olduğu meydana geri dönüyorum. Bu arada bu meydanda sayısız sergi, müze vs. bulunmakta. Ertesi güne bıraktığımız Sfozescano Kalesi de bu meydanın az ilerisine denk düşüyor. Ondan sonra kanallar diye geçen, profili konusunda aklımda soru işaretleri kalan bir mekan daha var ama yürüyerek uzak ve akşam saatlerinde iki bayanın çizilmeden ulaşma ihtimali sanırım çok düşük. Dondurmadır ıvır zıvırdır, meydanda bir saate yakın takılıp, Milanın düşman işgalinden kurtuluşu, dünyanın çeşitli başkentlerinin hava durumu, festival haberleri gibi enstanteneler izliyorum meydandaki ekrandan. Ha bu arada meydan deyip durdum, önünde fotoğraf çekilecek turistik mekanlar arayan bir kafile için biçilmiş kaftan, zira 500 metre çapında çekimleri tamamlayıp oteline dönen epeyce grup gördük.
Ertesi gün bir de gündüz gözüyle katedrali iyice gezdikten sonra, Sfozescano Kalesi'ne ulaşıyorum. Hemen önünde bir fıskiye var. Etrafta bir sürü Afro-İtalyan (!) seyyar tuhafiyeci dolanıyor. Faşist dönemden kalma bir kalenin hatırası olarak kim bileklik almak ister merak etmiyorum değil. Kalenin farklı köşeleri kareledikten sonra, kanallar denen mekana doğru yürümeye başlıyorum.
Kanal hezimet oluyor. Porsuk Çayı'nın boklu versiyonu afedersiniz. Yine uzun bir yürüyüşten sonra Verona trenine yetişmek için Milan garına teşrif ediyorum. Sıkıntı şurada ki, seferlerde görünen tren ortalarda yok. Verona'dan 'geçen' trenler var ama lüks, yani fark ödemem gerekecek. Tamam deyip biniyorum.Fark 18 euro. Yuh. Aylık bilete 75 euro verdim. 2 saate yakın bir yolculuktan sonra Verona'ya varıp, eşyamı emanete teslim edip ( bagajbaşı 4 euro), turizm ofisinden harita alarak yollara düştüm.
Verona , şöhretini Shakespeare'e borçlu bir İtalyan şehri. Romeo ve Juliet'in münasabeti dolasıyla. Gezilecek yerler listesinde Juliet'in mezarı,Romeo'nun evi, Juliet'in kuaförü, Romeo'nun takıldığı pavyon vs. gibisinden bir liste yapılmış. Ancak aralarda bir Arena bir de Dante ismi dikkatimi çekiyor. Önce hiç de Juliet'in mezarı olmayan müzemsi bir yere gidiyoruz sonra doğru yolu bulup son derece bakımlı Verona sokaklarını geçerek Juliet'in evinin olduğu yere ulaşıyoruz.
Juliet'in ev pek bir kalabalık. Sanki emekli maaşı kuyruğu. Asıl enstantene kağıt yapıştırmaca. Juliet'in duvarına kağıt yapıştırıyorsun, telefon, TCKN,bir adet biyometrik fotoğrafı da ekliyorsun, italyan hükümeti değerlendiriyor seni mülakata çağırıyor. Geçersen hayatının erkeğiyle tanışıyorsun.Geçemezsen 35 ine dek bekar kalacak bir kız kurusu olma fikrine kendini alıştırman için psikolojik destek sağlıyorlar. Hayır, başında Berlusconi bulunan bir İtalyan hükümetinden beklenebilecek bir hizmet olabilir belki ama o duvardaki kağıt sirkulasyonunu görünce insana şaşırmaktan başka seçenek kalmıyor.
Tamam klişe bulmama rağmen Roma'da Trevi Çeşmesi'ne para atacağım da Juliet'in duvarı da çok eften püften sanki . Neyse, güçbela ilerliyoruz, 'Juliet' in balkon' diyor Müberra. Ben de dönünce sol memesi aşınmış (hayatının aşkını bulmak için heykelin sol memesini okşaman gerekiyomuş, peh) heykeli görüyorum, herkes yanında fotoğraf çekiliyor sevindirik bir şekilde. 'Ya bırak ne gereği var' diyorum meğer Müberra Juliet'in anatomik balkonundan değil yaşadığı evin mimari bir oluşumundan bahsetmekteymiş. Kafamı az kaldırınca görüyorum ki, 2.5 metrekare bir balkondan millet evin avlusundaki kalabalığı izliyor. O evde farklı noktalarda birbirimizi kareledikten sonra, meydanı geçip Romeo'nun eve geliyoruz.
Romeonun evi özel mülkmüş ziyaret edilemiyor. Evin Romeo'yla ilgili tek göstergesi kapısındaki Shakespeare alıntısı. Zaten esamesi okunmuyor, Juliette'e çalışmış Verona eşrafı. Romeo'ya giderken de bir adet dante heykeli var. Yeri gelmişken söylemek zorundayım, bir Türk grubu 35 yaşı yazan adam diye Dante heykelinin altında Cahit Sıtkı Tarancı'yı anıyor.
Bir cafe molasından sonra, öğlen gelip akşamı ettiğim Verona'da Venedik Santa Lucia'ya giden trene kuruluyorum.
Milana sağ sağlim ulaştım.Gardan çıkıp hostele giden sarı otobüsü bekliyorum. Tıngır mıngır hostele geldikten sonra, bir de kapısını bulmak kalıyor ki apartmanın iç avlusunda bulunmaktaymış kendisi ve zil çalışmıyor. Yan apartmanın görevlisi olduğuna sandığım Super Mario, kapıyı açıyor ve 6'dan beri ayakta, saat 4 olmuş, 2 tren yolculuğu ve bir otobüs türbülansı atlatmış biri olarak odaya kendimi atıyorum. Ortalama bir yurt standardında 4 kişilik bir oda düşünün, tek fark banyosunda bir adet Finlandiyalı çocuk var ki odanın diğer bölümlerine de girip çıkabiliyor. Kısacası karma odada ilginç bir 48 saat bizi bekliyor.
Milan, turistik anlamda bir Roma ya da Venedik değil. Ama kendince mimari ve çevresel güzellikler barındırmakta.Yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşle Cathedral ve Galleria'ya vardım. Akşam cathedrale girilmiyor, gündüz de kısa kollu ve alican şortlu kızları almıyorlar. . Galleria Vittorio Emmanuele şeklinde anılan İtalyan Atatürk'ü adına yapılmış şatafatlı bir kapalıçarşı. Gördüğü ilgide ışıklandırmasının ve iç mimarisinin (her taraf pırıl pırıl mermer) katkısı su götürmez. Boydan boya geçmesi çok da uzun sürmeyen galerinin arkasında ufak bir avlu var, burada bir adet Davinci amca heykeli mevcut. İlerleyip, Cathedral ve Galleria'nın olduğu meydana geri dönüyorum. Bu arada bu meydanda sayısız sergi, müze vs. bulunmakta. Ertesi güne bıraktığımız Sfozescano Kalesi de bu meydanın az ilerisine denk düşüyor. Ondan sonra kanallar diye geçen, profili konusunda aklımda soru işaretleri kalan bir mekan daha var ama yürüyerek uzak ve akşam saatlerinde iki bayanın çizilmeden ulaşma ihtimali sanırım çok düşük. Dondurmadır ıvır zıvırdır, meydanda bir saate yakın takılıp, Milanın düşman işgalinden kurtuluşu, dünyanın çeşitli başkentlerinin hava durumu, festival haberleri gibi enstanteneler izliyorum meydandaki ekrandan. Ha bu arada meydan deyip durdum, önünde fotoğraf çekilecek turistik mekanlar arayan bir kafile için biçilmiş kaftan, zira 500 metre çapında çekimleri tamamlayıp oteline dönen epeyce grup gördük.
Ertesi gün bir de gündüz gözüyle katedrali iyice gezdikten sonra, Sfozescano Kalesi'ne ulaşıyorum. Hemen önünde bir fıskiye var. Etrafta bir sürü Afro-İtalyan (!) seyyar tuhafiyeci dolanıyor. Faşist dönemden kalma bir kalenin hatırası olarak kim bileklik almak ister merak etmiyorum değil. Kalenin farklı köşeleri kareledikten sonra, kanallar denen mekana doğru yürümeye başlıyorum.
Kanal hezimet oluyor. Porsuk Çayı'nın boklu versiyonu afedersiniz. Yine uzun bir yürüyüşten sonra Verona trenine yetişmek için Milan garına teşrif ediyorum. Sıkıntı şurada ki, seferlerde görünen tren ortalarda yok. Verona'dan 'geçen' trenler var ama lüks, yani fark ödemem gerekecek. Tamam deyip biniyorum.Fark 18 euro. Yuh. Aylık bilete 75 euro verdim. 2 saate yakın bir yolculuktan sonra Verona'ya varıp, eşyamı emanete teslim edip ( bagajbaşı 4 euro), turizm ofisinden harita alarak yollara düştüm.
Verona , şöhretini Shakespeare'e borçlu bir İtalyan şehri. Romeo ve Juliet'in münasabeti dolasıyla. Gezilecek yerler listesinde Juliet'in mezarı,Romeo'nun evi, Juliet'in kuaförü, Romeo'nun takıldığı pavyon vs. gibisinden bir liste yapılmış. Ancak aralarda bir Arena bir de Dante ismi dikkatimi çekiyor. Önce hiç de Juliet'in mezarı olmayan müzemsi bir yere gidiyoruz sonra doğru yolu bulup son derece bakımlı Verona sokaklarını geçerek Juliet'in evinin olduğu yere ulaşıyoruz.
Juliet'in ev pek bir kalabalık. Sanki emekli maaşı kuyruğu. Asıl enstantene kağıt yapıştırmaca. Juliet'in duvarına kağıt yapıştırıyorsun, telefon, TCKN,bir adet biyometrik fotoğrafı da ekliyorsun, italyan hükümeti değerlendiriyor seni mülakata çağırıyor. Geçersen hayatının erkeğiyle tanışıyorsun.Geçemezsen 35 ine dek bekar kalacak bir kız kurusu olma fikrine kendini alıştırman için psikolojik destek sağlıyorlar. Hayır, başında Berlusconi bulunan bir İtalyan hükümetinden beklenebilecek bir hizmet olabilir belki ama o duvardaki kağıt sirkulasyonunu görünce insana şaşırmaktan başka seçenek kalmıyor.
Tamam klişe bulmama rağmen Roma'da Trevi Çeşmesi'ne para atacağım da Juliet'in duvarı da çok eften püften sanki . Neyse, güçbela ilerliyoruz, 'Juliet' in balkon' diyor Müberra. Ben de dönünce sol memesi aşınmış (hayatının aşkını bulmak için heykelin sol memesini okşaman gerekiyomuş, peh) heykeli görüyorum, herkes yanında fotoğraf çekiliyor sevindirik bir şekilde. 'Ya bırak ne gereği var' diyorum meğer Müberra Juliet'in anatomik balkonundan değil yaşadığı evin mimari bir oluşumundan bahsetmekteymiş. Kafamı az kaldırınca görüyorum ki, 2.5 metrekare bir balkondan millet evin avlusundaki kalabalığı izliyor. O evde farklı noktalarda birbirimizi kareledikten sonra, meydanı geçip Romeo'nun eve geliyoruz.
Romeonun evi özel mülkmüş ziyaret edilemiyor. Evin Romeo'yla ilgili tek göstergesi kapısındaki Shakespeare alıntısı. Zaten esamesi okunmuyor, Juliette'e çalışmış Verona eşrafı. Romeo'ya giderken de bir adet dante heykeli var. Yeri gelmişken söylemek zorundayım, bir Türk grubu 35 yaşı yazan adam diye Dante heykelinin altında Cahit Sıtkı Tarancı'yı anıyor.
Bir cafe molasından sonra, öğlen gelip akşamı ettiğim Verona'da Venedik Santa Lucia'ya giden trene kuruluyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder
İki çift lafım var: