Kotor (Karadağ)
















Nerede kaldım? : Surların içindeki şehrin göbeğinde bulunan Montenegro Hostel'de.

Ne kadar kaldım, siz giderseniz ne kadar kalmak yeterli?: 2 gün geçirdim. Verimli planlanmış - ve uygulanabilmiş- 1 gün Kotor için yeterli.

Pahalı mı? : Karadağ'ın para birimi euro. Fiyatlar (hostel konaklama, yemek, hediyelik ıvır zıvır) bir tatil beldesi için uygun sayılır, Dubrovnik'ten daha ekonomik.

Nasıl gidilir: Türkiye'den Karadağ'ın başkenti Podgorico'ya direk uçuşlar var, oradan otobüsle Kotor'a ulaşabilirsiniz. Konum itibariyle Dubrovnik'ten sadece 2.5 saat. Karadağ'ın Türkiye'ye vize uygulaması yok. Ancak Dubrovnik'e adım atmak için de Hırvatistan vizesi gerekiyor.

 Kotor, Sırbistan'dan ayrılan Karadağ'ın sahil kasabası görünümlü şehirciklerinden biri; korunaklı bir körfezin baş köşesine konuşlanmış. Sanırım UNESCO'nun koruması altında.  Kotor'a koskoca otobüslerin her virajda burun buruna geldiği, bir yanı uçurum bir yanı dağdan ibaret bol virajlı yolların sonunda ulaşılıyor. 2000 yıllık bir tarihe sahip kent, Romalılar'dan Bizans'a, Macarlar'dan Fransızlar'a dek pek çok kez el değiştirmiş. Kotor adının 'decadora'dan geldiği iddia ediliyor, decadora da sıcak demekmiş.

Şehir eskiden üst şehir (şimdi surların olduğu yer) ve alt şehir olarak (bugün gezilen Kotor) bölünmüş haldeymiş. Ancak Kotor çok fazla deprem atlattığından bizzat gördüğüm üst kısımlarında şehir namına hiçbir kalıntı kalmadığını söyleyebilirim.



Bosna tarafından Kotor'a gelecekseniz en kolay rota Dubrovnik üzerinden gelmeniz, ancak bu transit geçiş için Schengen kapsamında yer almayan bağımsız Hırvatistan vizesi gerekiyor. Bu temel kuralı algılayıp, özümseyerek, yeşil pasaportunuzla sınırda kontrole girmiş bir otobüste gümrük memuruna görünürseniz, herhangi bir vizeye gerek olmamasına rağmen her türlü aksiliğe açık olun.Sigara içen liseli enselemiş okul müdürü ifadesiyle pasaporta binlerce kez bakıyorlar, dönüş otobüsünde sınırda tüm otobüsün işi bitmesine rağmen beni kenarda beklettiler ve pasaportumu vermek bilmediler, yarım gözüm açık sabahın beşinde zebil oldum. Ondan sonra Dubrovnik esnafı bana neden Türk çiftler balayına buraya gelmiyor diye sorar elbette demek istiyorum. Neyse ki Kotor'a girince huysuzluk hissi yerini meraka bırakıyor.

Kotor'un otogarı, gezilecek tek alan olan surların içindeki Eski Şehir'e bir dakika yürüyüş mesafesinde. Surların dışında görebileceğiniz pek bir şey yok. Kotor'un sandığımdan daha küçük olduğunu fark ettiğimde iki günü nasıl dolduracağımın derdine düştüm ancak hiç gerek yokmuş zira Kotor'da tatil beldesi aylaklığı ayrı güzel oluyor. Dubrovnik gibi bir kısmı surların içinde turistik takılan kalanı bildiğim şehir şeklinde değil. Kotor'un tamamı 'kaleiçi' olarak tabir edebileceğim alandan oluşuyor, ve daracık taş sokaklarla birbirine bağlanıyor. Kalenin içi mimari olarak korunmuş ve turist kazıklamayan fiyatlara hostellerde kalabiliyorsunuz.

Kaleiçini keşfetmek haricindeki en zorlayıcı aktivite, surlara çıkmak. Surdan kastım Dubrovnik'in merkezi gibi 5 m'lik surlar değil, bifiil dağın eteğine 45 dakikada tırmanılan Kung Fu Panda merdivenleri. Kaleye çıkış 2013'te 3 euro idi. Fazla boş vaktim olduğu için Temmuz günü öğle saatinde çıkma gafletinde bulundum ve yaz sıcağında dağ yürüşünde aklınıza gelen ilk şey başıma geldi! Yolu iddiasız bir hızda tırmadıkça körfezin korunaklı ucuna kurulan şehir uzaklaştı ve manzara güzelleşti, dağın eteğindeki surlara ulaştığımda yalnız değildim. Yukarıda 2-3 kişi daha vardı bulunduğum düzlükte de yarım metrelik s'ler çizerek gezinen bir yılan... Evde böcek görünce terliği basan, besin zincirinin sözüm ona sivri ucundaki ben, dilim enseme kaçmış şekilde, kimseden 'çiviler ağzına batmaz mı senin' empatisi beklemeden İngilizce 'yılan!' diyebildim sadece.


İki Amerikalı kız ve bir Karadağlı olduğunu tahmin ettiğim rehber beni fark etti rehber olan ayaklarını yere vurarak bir çeşit şaman ayinine başladı. Hem rehber hem fahri zoolog adam yılanın zehirsiz olduğunu korkmamamı söyledi. Ulaşılabilecek en üst noktada ayaklarımla tepinerek ve oluşan kalabalığa güvenerek birkaç fotoğraf çekip, bu sefer Amerikalı kızlarla beraber aynı yolu 15 dk'da indik.


Kızlarla yaşadığımız mini travma üstüne kısa bir sohbetten ve rehabilitasyon amacıyla dondurma yedikten sonra ayrıldık. Kalenin içindeki birkaç kilise ve deniz müzesini turladım eşyalarımı bırakıp çıktığım hostele döndüm. Telefon ayrı bir sorundu, zira akıllı yurtdışı paketim çalışmıyordu ve beni arayanların sesi bana gelmiyordu.  



Hosteldeki yatakhaneye girdiğimde günlük ilginçlik dozum beni bekliyordu, Maraşlı bir baba ile Hollandalı bir annenin çalışması olan, şakır şakır Türkçe konuşan, konuşmasının ortasına dek dalga geçiyor bu adam benle demekten kendimi alamadığım sapsarı Nusret. Türkçe konuşurken inşallah, mazallah falan dediğinde sırıtmadan edemedim. Nusret benle gezi notlarını paylaştı, kullandığı haritaları verdi ve hazır henüz diplomatik kriz çıkmamışken Hollanda'daki Türk nüfusu hakkında içini döktü. İşin zor dedim içimden.  Hostelin havasından suyundan mıdır bilinmez, koridora çıktığımda bir adamın kafasına basıyordum, zira odasında wifi olmadığı için koridorda yatıyordu.
Hostelin altındaki markette Eti Cin ve Tutku satılıyordu, ayrıca Kotor genelinde parça pizza alabileceğim fırınlar vardı. Yerel Karadağ mutfağı gördüğümü söyleyemeyeceğim. Kotor küçük ama güzel bir yerdi. Benim fırsatım olmadı ancak siz denize girmek için Budva'ya gidebilirsiniz. Kotor'da denize girebilme şansınız çok düşük.



Yolculuğun kalanını döner dönmez vereceğim bir finalin notlarıyla  Kotor'un içini ve dışını tekrar tekrar gezdiğim keşif turları arasında bölüştürdüm. Surların dışına çıktığımda gördüm ki birkaç mağaza ve cruise gemilerinin yanaştığı liman dışında pek birşey yoktu. Kotor'da en çok plansız gezmek insanı rahatlatıyor. Hostelin ve küçük bir mahalle ebatındaki kaleiçini her gün yerlisi rahatlığında gezebiliyor, her akşam ayrı bir meydanını keşfediyorsunuz. Kotor'un turistik açıdan küçük olması konaklama anlamında seçeneklerinizin az olduğnu düşündürmesin, geleni gideni çok olduğu ancak kimse aynı anda kalabalık etmediği için hostel seçenekleri çok geniş. Geceleri kulüpler nedeniyle gürültüden uyuyabilceğiniz bir tanesini seçmek kalıyor yalnızca...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası Öğrenci Kartı Hezeyanı (ISIC Card)

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi