Hazin bir İzmir Müze Turu

Kivircik Turist'te daha önce:
Giremediğim TCDD Müzesi
Yüksek lisans tezimin vicdani yükümlülüğü sona erince, uzun süredir ziyaret etmediğim müzeleri yarın yokmuşçasına gezeceğim bir totemim vardı. Ağırlıklı olarak şehir merkezindeki müzeleri gezdiğim bu bölümde İzmir'in müzelerine tebelleş oldum. Kordon'u boydan boya yürüdüğüm şöyle bir trekking turuna dönüştü gezim (İtaliklerin fotoğrafını ekleyeceğim)

Alsancak Garı TCDD Müzesi
Kordon Atatürk Evi
Mask Müzesi
Arkas Sanat Galerisi
Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi (Eski itfaiye binası)
Etnoğrafya Müzesi
İzmir Arkeoloji Müzesi
Ümran Baradan Oyuncak Müzesi
Tarihi Asansör
İnciraltı Gemi Müzesi

Alsancak Limanı'ndan Konak'a uzanan, kendi deyimimle Kordon Maratonu'na, 12 numaralı otobüsten (Üçkuyular'dan kalkıyor), Alsancak Garı'nda inmek gibi mütevazi bir adımla başladım. TCDD'nin Alsancak Garı'nın karşısında, çok güzel bir tarihi Rum binasında bulunan Müze ve Sanat Galerisi'nin kapısından girdiğimde, Pazartesi olmamasına rağmen müze görevlisi, 21.45'te AVM kapısından girdiğinizde güvenlik görevlisinin atağa kalkmasına benzer şekilde, sergi nedeniyle müzenin kapalı olduğunu, ziyaret edemeyeceğimi söyledi. Teselli amaçlı müzenin bir broşürünü elime tutuşturup, o gün orayı ziyaret edemeyeceğimi beden diliyle de vurgulayarak instagramına geri döndü. İlk durağımda kışkışlanmanın hüsranıyla bana da çekecek bir kapısı kaldı.

İlk durağımın hüsranla sonuçlanmasına söylene söylene, modundan son derece uzaklaştığım Neşe ve Karikatür Müzesi'ne yollandım. Liseden beri Penguen (RIP) ve Uykusuz okuyan biri olarak, bir Neşe ve Karikatür Müzesi görmek güzel bir his. Daha görmeden eğlenceli bir yer olacağını hissettiren bir müze burası. Alsancak Limanı'na yakın, inanılmaz güzel dekore edilmiş bir binada bulunan müzeyi ziyaret etmeden geçmeyin.

Karikatür Müzesi'nden sonra, yerini bir türlü kestiremediğim ancak zamanı geldiğinde karşıma çıkacağını bildiğim, Kordon'un üzerindeki Atatürk Evi vardı. Atatürk Müzesi'ne gelmeden Kıbrıs Şehitleri'ne küçük bir sapmayla Maske Müzesi'ni ziyaret edebilir sonra yeniden Kordon'a dönebilirsiniz. Maske Müzesi, Kıbrıs Şehitleri'ni Kordon'a bağlayan denize dik sokaklardan (1448. Sk) birinde yer alıyor. 'Buralar hep bar müze ne arasın' diyeceğiniz bir aralıkta, pek çok kültüre ait maske göreceğiniz müzede, aklınızdan çıkmayacak yüz ifadesine sahip rengarenk maskeler ve neden bu yaşa geldim de hala palyaçoları sevmiyorum sorusunun cevabı var. Mask Müzesi, Karikatür, Oyuncak  Müzesi gibi İzmir'deki butik müzelerin, kodaman müzelere karşı renkli duruşunun kısa metrajlı ancak güzel bir örneği.


Kordon'a geri dönüp binaları ayırt etmeye çalışırken, restorasyon aşamasındaki cumbalı bir evi müze mi diye yoklamaya hazırlanıyordum ki Atatürk Evi karşıma çıkıverdi. Müzeye giriş ücretsiz. Flaşsız fotoğraf çekebiliyorsunuz. Müzenin alt kısmı fazla dekore edilmemiş, Atatürk'ün hayatını ve Cumhuriyet Dönemi'ni anlatan ekranlar var.Üst kat ise İzmir İktisat Kongresi gibi Cumhuriyet Dönemi'nin önemli olaylarına atfedilmiş küçük bölümlerden ve müzenin 'ev' kısmından oluşuyor. Yatak odaları, balmumu heykellerin bulunduğu toplantı salonundan oluşuyor, ayrıca orta bölümde Atatürk'ün pek çok fotoğrafında üzerinde gördüğünüz giysiler sergileniyor. En son okul gezisiyle geldiğim, alt kattaki dijital ekranlar haricinde dekorasyonu değişmemiş olan bu müzenin çocukken bana çok büyük görünen merdivenlerinde ve odalarında dolaşmak ve bu sefer hiçbir sınıf annesi ya da öğretmeni karışmazken müze gezmek farklı bir deneyim. 25 yaşını aşmış ve ilköğretimi İzmir'de tamamlamış herkesin onaylayacağı üzere, bu müzeye asla anne babayla değil okulla gezi düzenlenirdi ve arbede çıkardı.

Atatürk Evi (Müzesi)
Kısa süre sonra Arkas Sanat Galerisi'ne vardım. Eski Fransız Konsolosluğu (İzmir Fransız Kültür'ün önünde) binası bir sanat galerisine dönüştürülmesini takdir ederek girişi aramaya başladım. Binaya yan tarafından girilebilmekte ancak ben gittiğimde önünde 4-5 tane polis ve güvenlik görevlisi serpiştirilmiş durumdaydı. Elimdeki frappeyi bitirip çöpünü atacak yer bulduktan sonra tekrar şansımı denediğimde güvenlik görevlisi cebinden anahtar çıkarıp beni müzenin içine aldı. Yani binanın Kordon cephesindeki Vasarely sergi afişi haricinde girişi öngörebileceğiniz başka bir emare yok.

Vasarely Sergisi
Ziyareti ücretsiz olan Arkas Sanat Galerisi iki kattan oluşmakta. Binanın mimarisi ve dekorasyonu çok güzel, şömineler, doğramalar, pencereler, katın bir ucundan diğer ucunu görebileceğiniz ferah odalar.. Tarihte yolculuk gibi. Vasarely Sergisi özenle düzenlenmiş, koridorlar, duvarlar çok güzel kullanılmış. Geometrik ve ekose tutkusuna sahip bu serginin üst katına sizi ulaştıran merdivenler ise ayrı güzel. Üst katta Vasarely'nin evimin her duvarına asmak isteyeceğim türden sıra dışı ve rengarenk resimler yer alıyor. Güvenlik görevlisi, adeta bir gölge gibi tüm bu süreçte sizi izliyor ve telefon geldiğinde açarsanız, sanki iş tanımında yer alıyormuş rahatlığıyla sizi fırçalamaktan geri kalmıyor. Binanın ve serginin hatrına kendisini es geçip yolculuğuma devam ediyorum.

Arkas Sanat Galerisi
Arkas'ın ardından eski Efes Oteli'nin bulunduğu, zaman zaman adını hala karıştırdığım Cumhuriyet Meydanı'na vardım. Burası da bir ayrılma noktası. Hilton'un yanından ayrılmadan itfaiye binasına ulaşırsanız Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi'ni ziyaret edebiliyorsunuz, Ankara'daki Çengelhan'ın alt katını hatırlatan, film seti bir müze burası ve Piriştina'nın anısını yaşatan, güzel değerlendirilmiş bir bina.

Buradan sonra müze turumun yalnızca iki durağı kaldı. Ankara'daki Resim Heykel- Etnoğrafya komşuluğuna benzer şekilde, Konak'ta bulunan Etnoğrafya ve İzmir Arkeoloji Müzesi. Kordon'un Konak ucuna dek yürümekle ilgili soru işaretleriniz varsa, Çankaya metro istasyonundan Konak' ulaşabilirsiniz. Ben uzun yolu tercih edip, küçük bir Kemeraltı Turu da yaptım.
Etnografya Müzesi'ne giriş ücretsiz, Arkeoloji Müzesi de Müzekart'la ücretsiz ziyaret edilebilmekte.Rahmetli anneannem Etnografya'nın bulunduğu binaya afedersiniz 'Piçhane' derdi. Burası çok eskiden yetimhane olarak kullanılmış, sonra  müzeye çevrilmiş. İzmirli olup 50 yaş üzerindeki çoğu insan burayı böyle hatırlıyor.

Etnografya Müzesi


İzmir Etnografya Müzesi
Keşke ben de iyi hatırlasaydım demek isterdim ancak İzmir'in göbeğindeki bu iki müze de ilgisizliğin ve özensizliğin kurbanı olmuş durumda.  İki müze de müzelikten çıkıp devlet dairesine dönüşmüş.
Etnografya'nın girişinde bilgi alınabilecek ne bir broşür ne bir görevli var. Müzenin önündeki köpekle bakışıp yukarı çıktığımda konuya en hakim sadece müze köpeğinin kaldığını fark ettim. İki görevli ortadaki puflara oturmuş telefonlarıyla oynuyor. Ziyaretçi gelince de, müzeye değil evlerinin salonuna girmişim gibi kafalarını çeviriyorlar. Hızlıca gezdiğim müzede, geniş alanların başarısız şekilde kullanıldığı bir 'Geze Doya Anadolu' konsepti hakim. Görsellik açısından ise kendini iyiden iyiye salmış durumda.
Supernatural
Hemen karşısındaki İzmir Arkeoloji Müzesi de benzer durumda. Ülkedeki üçüncü büyük şehrin Arkeoloji Müzesi demeye şahit ister. Broşürleri yok. Çalışanları, varoluş sebebi ziyaret edilmek olan bir kuruma geldiğinizde rahatları bozulmuş gibi davranıyor ve müze daha çok Kemeraltı'ndaki işhanlarına dönmüş. Ziyaret saatlerinde kimseyi umursayan temizlik görevlileri ortalığı silmekte. Üst katı tamamen heykellere ayrılan müzeden de hayal kırıklığıyla ayrıldım diyebilirim.

İzmir Arkeoloji Müzesi
Bu iki müzeye yakınlığı nedeniyle, Oyuncak Müzesi'ne devam ettim. Kısa bir yürüyüşle, Varyant adı verilen, Üçyol semtini Konak'a 'indiren' dolambaçlı yolun kenarında Oyuncak Müzesi'ne vardım. İstanbul'da Sunay Akın'ın kurduğu müzeyi henüz göremedim ancak bu müzeye de katkısı olduğunu duymuştum. Babamın 27 yıl önce, ilk doğum günümde bana oyuncak kamyon hediye etmesinin yankıları günümüzde bile sürerken, Oyuncak Müzesi'ne de bir parça temkinli yaklaştım. Burası, hemen her neslin kendinden bir parça bulacağı ve gördüğü an tanıyacağı, çocukken fazla oyuncak hevesi olmayanların bile hemen hatırlayacağı ve tarihin bir döneminde mutlaka kızkardeşi, kuzeni ya da komşunun kızıyla uğruna saç baş kavga etmiş olduğu oyuncaklarla, daha doğrusu oyuncak görünümlü hatıralarla dolu.

Konak'a döndüğümde müze turunun coğrafi açıdan doğal sınırlarına varmış oluyorum. Ancak bir nokta daha eklemek güzel olur, o da ara sokaklarında çok güzel eski Rum evleri bulabileceğiniz Karataş'ı boydan boya yürüyerek Tarihi Asansör'ü ziyaret etmek... Asansör Marsilya'da gelen tuğlalarla örülen, bu kez yayaları denize ulaştırmak için yapılmış ve bugün hala kullanılıyor. Aşağıdaki sokağa onu inşa etmeyen ama asansörün müteahhitlüğü üzerine yapışan, İzmirli ünlü sanatçı Dario Moreno'nun adı verilmiş. Asansör'e bindiğinizde de şarkıları çalıyor.
Tarihi Asansör
Biraz da deniz olsun derseniz, gerçek bir denizaltına gireceğiniz, oldukça dar ve basık yerlerde bulunacağınız, başka alternatifin olmadığı oldukça dik merdivenlerden inip çıkacağınız bilinciyle, Asansör'den 5 dakika taksi ya da 10 dk otobüs yolculuğuyla İnciraltı Gemi Müzesi'ni de programa ekleyebilirsiniz. Görevini tamamlamış ABD yapımı bir emekli gemi ve hemen yanına park edilmiş denizaltından oluşan bu müze kompleksini  diz rahatsızlığı ve klostrofobisi olanlara önermiyorum. Denizaltını küçük bir kapaktan, eğimi sizi odanın içine geri düşürecek şekilde tasarlanmış merdivenleri aşarak terk etmeniz gerekiyor -ki o kapağa sıkışıp turizm sektörüne konu olan akrabalarım var.

Denizaltı müzesinden sonra, İzmir'in merkezini kapsayan koca bir müze turunu tamamlamış oldum.Sırada İzmir'in bir nebze dışında kalan ama gördüğü ilgiden geri kalmayan müzeler var..
Müdür İnciraltı Gemi Müzesi'nde poz vermeyi kabul etti..







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası Öğrenci Kartı Hezeyanı (ISIC Card)

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi