Mütevazi bir İskandinav Turunun Önsözü: İskandinavya'nın Ulaşılmazlığı

Aylardır gerek çileli bir süreç sonunda alabildiğim vizesi gerek İskandinavya'ya ilk seyahatim olması nedeniyle sıkça bahsettiğim Oslo ve Stockholm'u nihayet 4 gün gibi bir sürede gezip geldim. Yer yer çileli, genel hatlarıyla yorucu ama özetle keyifli bir gezi oldu. Bu yazı yalnızca bir önsöz. Çünkü hiçbir yolculukta yaşamadığım kadar aksilik çıktı ve bu gezinin ayrılmaz bir parçası olarak apayrı bir yazıyı hak ettiler.


Bu yazı Oslo ve Stockholm anılarımla değil Türk pasaportuyla Schengen Alanı'na seyahat etme cesareti gösterirseniz kısıtlı zamanda karşılaşabileceğiniz lojistik aksiliklerle ilgili. O aksilikler ki, İskandinav ülkelerinin sosyal devlet çığırtılarının altında ezilen pasaport sıralarında telef olduk. Yeri geldi gelişmişlik simgesi (!), lüks ve son teknoloji trenlerinde, Aşti'deki kalk gidelim otobüslerini aratmayacak basiretsizlikler yaşandı ve yolumuzdan alıkonulduk...
Oslo'ya bir indik ki 'All Passports' ibareli kabinlerin yalnızca 3, AB vatandaşı kabinlerinin 5 tane. Hızlı bir aritmetik hesaplama, All passports sırasından geçmeyi bekleyen 3 uçak dolusu insanın muhtemelen havaalanında yatacağına işaret ediyordu. Bu 1.5 saat boyunca ilerlemeyen sırada, bir türlü iş bitiremeyen memurlara saymakla meşgulken,  milleti yönlendiren ve bu yoğunluğu oluşturan personel, küçük çocuklular, oturma izinliler gibi ayıklama girişimleriyle kendilerince sıra inceltmeye çalıştı ama hiçbir faydası olmadı. Bir şekilde polis amcanın silüetine yaklaştık, bu sefer de önümüzdeki film ekibine Norveç'e giremeyecekleri izah edilirken bir yirmi dakika daha bekletildik. Amcanın nöbetini Breivik kılıklı astına devrettikten sonra evine gidip üstünü başını değiştirdiği sıralarda, rezervasyonlarımız, dönüş biletimiz ve kalma amacımıza bakılarak Norveç'e yasal turistler olarak ayak basmamıza izin verildi. Oslo şehir merkezine varmamız da böylece akşam 5'i buldu. Güneşin batmadığı bir ülkeye girmiş olma tesellisiyle bu rötarlı varışı deparlarla fırsata çevirmeye çalıştık ve öğrendik ki turistliğin de gece vardiyasi olabiliyormuş.

Kısıtlanan zamanda verimli gezebilme konusunda Oslo'nun toplu taşıma altyapısı kurtarici oldu. Oslo Pass sayesinde tüm toplu taşımayı ücretsiz kullandık. Oslo'da metro ve otobüslerde (Bygdoy adlı müze adasına giden otobüslerinde sadece bir kez rastladık) kimse bindiğinde bilet basmıyor ve turnike sistemi yok. Bizim pass'ı metroda hiç kontrol etmediler, turistik bölgelere (Bygdoy) giden otobüsler hariç otobüslerde de dur çüş diyen olmadı. Herkes biletini mobil uygulamayla alıyor. Kontrolcü abiler otobüse damlarsa, yolcular telefonlarından barkod bipletiyorlar. Ama risk severim tüm toplu taşımada sansa bırakayım derseniz, vapurların girişinde hemen kontrol edildiğini belirtmek gerekir.

Yol arkadaşım 15 yaşındaki kız kardeşimdi. En az vize kadar yorucu bir süreç sonunda ISIC Uluslararası Öğrenci kart edinince,  tek başına bir yetişkinin seyahat edeceği meblağın yarısına iki kişi seyahat ettik. Norveç ergen ve çocukları çok seviyor. 7-15 yaş çocuk kategorisinde yer alıyor ancak yalnızsa bilet kesiliyor,  26 yaşından büyük bir yetişkin kendisine refakat ediyorsa ücretsiz. O nedenle biri -30 diğer -15 iki yolcu için mükemmel bir yer. Bu nedenle nicelik değil niteliksel açıdan avantajlı konumdaydık. Yine belimiz büküldü ama Oslo-Stockholm treni gibi imkanlarda daha hovarda davranabildik. İsveç'te ise -15 kuralı geçerli ancak orada okumuyorsanız, uluslararası öğrenci kartı ile bile hiçbir şekilde öğrenci indirimi alamıyorsunuz.

Nacizane bir öneri olarak, Oslo Pass aldıysanız (elektronik kart değil, barkodlu bir kağıt, kaybolmaya çok müsait) girdiğiniz ilk müzede barkod okutana kadar karta tarih saat yazmayın. 24 saatlik passı böylece iki güne çıkarabilirsiniz. Stockholm'de kalacağımız günün biri resmi tatil diye pass almadık. Oslo'daki güven ortamı burada yerini bilet basınca tıslayarak açılan keskin giyotinlere bırakmıştı. Tekli biletler tüm 7/11 marketlerden alınabiliyordu ve yaklaşık 4 euro değerinde ve 75 dakika ücretsiz seyahat sağladığı için bura nereymiş diye şehir içinde hızlıca bakıp geleceğiniz yerler için çok kullanışlı.  Aynı bilet ile metro ile dünyanın en uzun sanat galerisi olarak anılan Stockholm Metrosu'nu durak durak inip metro platformundan ayrılmadan ziyaret edebiliyorsunuz.  Ulaşım pahalı ancak verimli olabiliyor böylece.

Tüm bu güzel şehir için toplu taşıma altyapısı, maalesef Oslo-Stockholm treninde yerini kocaman bir hezimete bıraktı. Sonraki yazıma konu olacak Oslo seyahatinin sonunda ise Stockholm'e ulaşmak üzere hızlı trene bindik. 06.00'da bindiğimiz tren Stockholm'ü hiç göremedi. 10.30'da varması planlanırken 10'da 45 dk geç kalacağı bildirildi, sonrasında ise Soldertalje Syd diye bir istasyonda, Stockholm'e 60 km kala tamamen durdu. İki saat trenin içinde bekledik. Yapılan anonsla öğrendik ki, raylarda bir yangın çıkmış, birileri ölmüş, kazaymış, olay büyümüş. Orada yaşayan arkadaşımın dediğine göre intihar etmek isteyen insanlar trenlerin önünü sıklıkla tercih ediyormuş, ya da sinyalizasyon hatası sonucu trenler çarpışabiliyormuş ve bu tür 'kaza' hikayeleri uyduruyorlarmış. İsveç'in en berbat demiryolu krizine kafadan girmenin hüsranıyla, yanımızda Norveç kronu ve Euro ile ikisinin de geçmediği bir ülkenin dağ başında kalakaldık.Yetmedi hızlı bir taksi planlaması yaptık ve bizim gibi tatile gelmiş, 2 Brezilyalı ablayla uzun müzakereler ardından, daha Norveç kronlarını İsveç kronuna bile çevirememişken 550 kron (55 Euro: 220 TL) fiyat çeken taksiye binmekten vazgeçtik.

Makinist kadın, gelen haberler üzerine bir noktadan sonra cilveli İngilizce anonsları da bıraktı. Trende geçen 2.5 saat içinde bedava kahve ikram edildi, hemen ardından otobüs ayarlanamadığı haberi aldık, arkamızdan gelen diğer trenler de bakla gibi ensemize dizildi. Son anonsla trenin akıbeti ayyuka çıktı ve bir yığın insan, önce yakındaki kasabaya oradan da Stockholm'un banliyölerine otobüsle, son olarak da şehir merkezine metroyla 2  saat gibi bir süre harcadık (yönlendirmeyle ve bilet sorulmadan) ve söve saya Stockholm'e vardık.

 Stockholm'e vardığımızda saat akşam 6 olmuştu (gündüz 10.30'da varmış olacaktık). Korkunç bir yolculukla ve neredeyse akşam varmanın yankıları sürerken, ertesi gün Yaz Ortası Festivali'nin arifesi olduğunu ve görmek istediğim Şehir Kütüphanesi, Moderna Museet, Medieval Museet'in benim Stockholm'de kalacagim sure boyunca kapali olacagini öğrenmek ayrıca içimi cız ettirdi. Elden bir şey gelmez deyip Gamla Stan'ın ilginç atmosferiyle kendimizi avutarak yine yoğun bir turistik mesai ile yollara vurduk.

Stockholm'den dönüşüm ise Pegasus'un iki kere rötar taktığı kibrit kutusu kadar bir uçakla başladı.
Arlanda Havalimanı'ndan Pegasus'un self check-in imkanı yok, bavulunuz olmasa da, check in de yaptırmış olsanız sıra bekliyorsunuz.  Havaalanına gelmeden uluslararası uçuş kartınızı yazdıracak bir yer bulmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Sabiha Gökçen'e indiğimizde bağlı uçuşlu yolculara hiçbir kolaylığın tanınmadığını, hem pasaport hem iç hatlar güvenlik sırasına girerek acılı bir şekilde öğrendik. Uçuşunuz bağlı bile olsa, yarım saat kalmadıysa sizi ara bir yerden diğer uçağa alamıyorlarmış. Sabiha Gökçen'in içinde korkunç bir yolculuğun üstüne elimiz böğrümüzde İzmir uçağına koşarak, bir de iç hatlar gidiş in x-ray sırasını bekleyerek tansiyon hastası adayı şeklinde İzmir uçağına yetiştik ve artık bu havayoluyla yolları ayırmaya and içerek eve vardık.

Özetlersek,
Aksilikleri göz önüne alarak Oslo ya da Stockholm seyahatinize bir gün daha ekleyin.
Oslo Pass alın. 20-25 Haziran arasında Midsummer olabilir, müze duyurularını takip edin.

Midsummer yani Yaz Ortası Şenliği her yıl 20-25 Haziran aralığındaki Cuma gününü (eve) arife yapacak şekilde düzenleniyor. Arife de çoğunlukla tatil. Seyahatinizde bu aralığa dikkat edin.  Devlet müzeleri, çoğu restoran bu tatillerde kapalı oluyor.  Pass alacaksanız dikkat!

Tren yolculuğu seçtiğiniz yerin alternatif otobüs rotaları olduğunu unutmayın. Stockholm tren trafiği konusunda sıkıntılı.

Norveç, İsveç'ten daha rahat, daha pahalı, Gardermoen ucuslari konforlu ancak havaalaninin pasaport sirasi bitmiyor. Hafta ici ogle vakti inmemize ragmen tika basa doluydu.

Pegasus'u Stockholm- Sabiha uçuşlarında tercih etmeyin, hem havayolu sorumsuz hem uçak rahatsızdı, rezil olduk.

Bağlantılı uçuşlarda koordinasyonu iyi bir havayolu seçin. İstanbul S. Gökçen çok yoğun oluyor.

Son olarak, aksiliklere rağmen gezip görülesi yerler olduğu bilinciyle gözünüzü karartıp seyahat edin..

Oslo yazımda görüşmek üzere..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası Öğrenci Kartı Hezeyanı (ISIC Card)

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi