E6 Bologna ve Floransa : Toscana surlarına dayanmak...

Fragman: Bologna sıradan, Floransa güzel ve şehirden çok bir açıkhava rönesans müzesi.
Venedik'ten Bologna trenine atlayarak sürdürdüğüm turistik serüvenler dizisinin bu bölümünde konumuz 'günübirlik' bir Bologna ve 2.5 günlük bir Floransa.

Bologna için anahtar sözcük: kiremit kırmızısı. Eser miktarda kırmızımsı bina var ve mimari tonların yanısıra ideolojik nedenlerle de kırmızı bir şehirmiş, faşo Mussolini'ye direnirken verdikleri şehitlere ait bir pano asılı merkezdeki meydanda. Derste olduğundan bir expresso'sunu içemediğimiz Umberto Eco amcamızın hocalık yaptığı, Avrupa'nın ilk yükseköğretim kurumu olan Bologna Üniversitesi de meydanın az ilerisinde bulunmakta(bir girişi var, bildiğiniz han kapısı).O zamanlar Oxford, Cambridge yok tabi.
Meydanda bir adet mitolojik fıskiye-heykel var.Tepede Poseidon amcamız duruyor, mızrağından anladığım kadarıyla.Etrafındakiler de amaçsızca tırmanıyorlar.

Tüm şehir 2 saatte yürüyerek gezilebilir, iki tane yaradana yan bakan, neredeyse omuz omuza vermiş kulesi, bir iki tane yaz sıcağında ilaç gibi gelen taş kilisesi, yol üzerinde bir adet Bologna tarihi müzesi ve şak diye karşıma çıkan orta boy bir H&M'i var.
İlkinde müze görevlisi bayanı italyanca konuşamadığımı ikna etmeye çalışarak dakikalar harcıyorum ki ikinci kata geçerken biletleri tekrar onaylatmamız gerektiğini dördüncü seferden sonra ingilizce ifade etme lütfunda bulunuyor. Eser miktarda silah, üniforma, alet edevat, b.k püsüre kalın camların ardından gözlerimi dikerek Bologna tarihi müzesine yaklaşık yirmi dakikada veda edip yaklaşık 35 dakika sonra Floransa'ya, içinde ben olmasam da gidecek olan treni yakalamak adına gara dönüyorum.

Bu gezi bana ilkleri yaşatma konusunda çok iddialı. İtalyan TCDD'sinin bir lütfu olan çifte kompartıman sistemiyle tanışıyorum. Kalkış saatine 4 dakika varken ortada tren olmaması alayımızı strese sokuyor.Bir beş dakika sonra anlaşılıyor ki garın öbür tarafındaki başka bir 6. kompartımandan bizi Floransa'ya ulaştıracak 'çufçuf' yola çıkmış bile. Anadilini bilmediğim bir kondüktöre, yeni bilet almamı söylediği zaman ağzımın dolusu çemkirmem de sıcak bir Bologna akşamına rastlıyor böylece. . Tandoğan garının az semirmişi olan Bologna garında biletimde yazılı olan 6. kompartımandan Floransa yönüne bakan iki adet altıncı peron bulunmaktaymış. Biri Hogwarts expresine gitmek için diğeri de Muggleların kullandığı alelade bir kompartıman olsa gerek. Neyse ki Felsefe Taşı'nda Harry'nin duvara bindirip omzunu göçürdüğü sahneye İtalyanca parodi çekmek durumunda kalmadan ve gün ışığından hala faydalanabileceğim bir saatte,20 dakka sonraki gıcır trene yeni bilet almadan, 'mekan algısıyla' oynanıp bir kenara atılmış bir düzine Floransa yolcusuyla beraber 'bir avazda' Floransa'ya varıyorum.


Floransa garında bir harita kapıp, diğer cebimden hostel sitesinden aldığım googlemaps çıktısına bakarken önce bodozlama aksi istikamete sonra da doğru yoldan yeşil mermerli kilisenin olduğu turistik meydana ulaşarak, şehir merkezinde sevimli bir apartman dairesi olan hostele ulaşıyorum. Hostelin mutfağında GLBT familyasından Fransız bir elemanla karşılaşııyorum. Bir insanın hem Ravioli pişirip hem de bu kadar çok konuşabilmesini takdir ederek odaya döndüğümde Müberra'yı ranzayla kavga ederken buluyorum.Üst bankta yatarsa çökeceği teziyle, yatağı zemine indirmeye çabalıyor. Ranza ve Müberra olayını tatlıya bağladıktan sonra dışarı çıkıyoruz. Kaldığımız hostelin az ilerisinde geniş meydanda bir atlıkarınca, sayısız dondurmacı, sokak gösterisi yapan birkaç grup ve bir açık hava sergisi var.Gelirken önünden geçtiğim yeşil mermerli kilise de hemen paralelindeki meydandan sırıtıyor. Kendisini birkaç kez tavaf edip, yapıyı hiçbir açıdan tam bir kareye sığdıramayacağımın farkına varıyorum. Akşamın ilerleyen saatlerini, antik binaların olduğu sokaklarla ayrılmış meydanları teker teker dolaşarak geçiriyorum. Her meydanda mutlaka bir cümbüş bir canlı müzik var. Uffizi Galerisi'nin olduğu meydana gelince, bir rönesans modası olan heykellerle karşılaşıyorum. Kenarda mermerden banklar var, etrafında da Rönesans'a ait tematik heykeller mevcut. Bugünun insanı ve 'fi' tarihinin mitolojik şahsiyetleri yanyana fotoğraf çekiliyor. Tabi o kısma gıda maddesi sokmak yasak.


Bu mitolojik 'parkın' hemen dibinde Uffizi galerisi, onun önünde de bir adet 'nü' heykeli bulunmakta. Müberra nü'lerin bu kadar fazla olmasına dair rahatsızlığını dile getiriyor, belki de aklından Floransa belediyesinin rönesans geçti gitti, dünya da muhafazakarlaşıyor nasılsa diye heykellere peştemal giydirmesi gerektiği geçiyor. Niye dert ediyorsun artık adamcağızın malvarlığını, toprak olmuş gitmiş işte diyesim geliyor ama sınırları zorlamadan heykellerin fotoğrafını çekip tura devam ediyorum. Bir yandan da yer yön hissime mukayyet olmakla meşgulüm. Sıkıntılı yerel isimleri ezberlemekle uğraşmadığımdan hostele göre meydanlara kendimce isim takmaya başlamışım hazır (atlıkarınca, mermerli kilise, çalgıcı meydanı vs şeklinde) buraya da 'Yiğit' in meydanı diyorum. Müberra hala halinde memnun değil ve bu kelime oyununu kınıyor.
Ponte Vecchio denen eski köprüye doğru yola yürürken, baştan dibe kadar heykellerle kaplı bir  sokaktan geçiyorum ki Vespuci, Dante, Machiavelli, Galileo vb. kimi ararsan var. Ortaçağ  sosyetesi.Kenarlarda ressamlar oturmuş, turistlere portre falan çizmekteler. Canlı müzik son sürat. Ortam kalabalık olmasına rağmen o sokağın sonuna gittikçe aydınlatma azalıyor. Birkaç saniyeliğine, tenhada kapkaça uğramak isteyen turistler için özel bir mekan olabileceğinden şüphelensem de, nehir kıyısında güzel bir balkona çıkıyor sokak.Az ileride de Ponte Vechio var. Manzarası son derece hoş. Çok kalabalık olması ve çalan müziğin bangır bangır kulak zarımı inletmesi dışında, içinde küçük kuyumcu dükkanlarının olduğu güzel bir mekan.Tarihi fonksiyonu kuyumculardan önce köprüde hüküm süren kasapların kanlı atıkları nehre attıkları muhit olması. Bir de Medici ailesinin ( italyan Sabancıları) halkın arasına karışmadan karşıya geçmesini sağlayan gizli bir koridorun bu köprüden geçtiğine dair bir söylenti var.


Ponte Vecchio'dan geçip sokak aralarına daldıktan sonra Floransa'nın en büyük sergi salonuna ve bir adet kapalı minimarkete rastlıyorum. İrili ufaklı pek çok kilise var şehrin bu kısmında, güzel ama sıradan. Uffizi ve Yeşil katedral'in olduğu bölge daha hoş geliyor nedense.
Yolu gerisingeri kat edip,bir de Accademia'nın yerini öğrenelim diyoruz, ki o çok daha tenhada. Academia bir sanat galerisi, mesela en popülerinden David Heykelinin orjinali orada. Müberra'nın ısrarı üzerine Academia'nın  koordinasyon tespitini ertesi gün için googlemaps'in vicdanına bırakıp duomoya(meydan) dönerek, dondurma eşliğinde meydanda bulduğumuz yere oturuyoruz. Turistik organizasyonlarda tabanvay teknolojisini benimsediğimden, oturunca tüm o kilometrelerin acısı da çıkıyor.Geceyarısını geçirmeden hostele döndüğümüzde, bir grup Franco-italyan elemanı hostelin salonunda tv izlerken buluyorum.Wifi şifresini alıp internetime kavuşunca gerekli mercilere sağlık durumum ve ruh halim konusunda briefing verip, foruma göz gezdirdikten sonra, nihayet sıra uykuya geliyor. 14 günlük bir İtalya seferi boyunca en fazla 6 saat uyuyabilmek gibi acı bir gerçekle de karşı karşıyayım (Binilecek tüm trenler sabahın köründe). Bu arada odada 5 tane ranza var, ama sanki uhuyla yapıştırılmışlar, paldır küldür çıktım ama uçan halıda gibiyim.Pencere ağzına dek açık ve sabahın ilk saatlerine dek sürecek canlı müzik mevcutken, ben aslında uyuyorum diye kendimi kandırarak sabahın gelmesini bekliyorum.


Ertesi gün , akşamdan mimlediğim mekanları bir de gündüz gözüyle dolaşıyorum ki gezilecek yerlerin çoğunu akşamdan kolaylamışız. Dante'nin evini, Floransanın resmi binalarını, Ponte Vecchio'nun diğer yakasını, Venedik'in aksine üstüne dolapta ne kadar şarküteri ürünü varsa boca edilmiş pizzaları görüp geçirdikten sonra, marketten birkaç tıkınmalık alıp, günübirlik bir macera için 'yolluk' edinmiş şekilde başka bir Toscana (Ege -Akdeniz kırması) beldesi olan Siena trenine yerleşiyoruz.Yol çok daha kısa.Siena'yı fethetmek için 5.5 saat var, yetiştiremezsem akşamında kalacak bir yer bulmak zorundayım.

Yorumlar

  1. İstiyorum, istiyorum. Bende Florensa'ya gitmek istiyorum. ^^ =)) çok güzel olmuş bu yazın. =) diğerleri gibi... =)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

İki çift lafım var:

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uluslararası Öğrenci Kartı Hezeyanı (ISIC Card)

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi