Sasakilerle oksijen diyarı Hyogo'da geçirdiğim bir haftalık süreç, 3 haftalık yoğun dil kursuna başlamak için Osaka'ya transfere olmamla sona erecekti. Bu sakin, kendiliğinden rehabilite, gereğinden fazla huzurlu muhitte Reichan ( Reikocuğum'un Japonca ve daha az kulak tırmalayan versiyonu)'la Japon kültürünü yemiş bitirmiş ( harakiri haricinde), pirinç tarlalarında Heidi edasıyla koşturmuş, ipine kuşağına dek kimonoyu giymiş, Himeji Kalesini tavaf etmiş, eser miktarda karadeniz iklimine maruz kalmış Japonla tanışmıştım. Ancak şuursuzca 'ortam güzel, emekli olunca beyi de alır buralara yerleşirim, toplaşıp pirincin taşını ayıklar, bu esnada o akıllara zarar dizilerinizi izler, bir gün sebzeli öbür gün nohutlu ama bir şekilde her allahın günü bire bir buçuk pilav yaparız.' boyutuna gelecek kadar kafayı kırmamıştım... Hyogo defteri, evcek tapınakta verilen bir yemeğe ve hemen ertesi gün büyük akvaryumu görmek için Kobe'ye gitmeden kapanmayacağından 'tap