Kayıtlar

Japonya 07: Bambi aslen Nara'lıymış...

Resim
Ben gittiğimde aynen böyle görünüyordu:

Japonya 07: Kochira wa Oosakaaaa!!

Osaka'da geçirdiğim üç hafta, okul-tren-ev bağlantısı arz ettiğinden metrekareye düşen enstantene ortalaması daha seyrek olur, bir haftadan sonra alışırım demiştim. Organizasyonun gezinti etabı haftasonu Moriguchiler eşliğinde cereyan edeceğinden, haftanın beş günü daha yerel keşiflerle yetinmem gerekiyordu. Yerel keşiflerimi özetlemek gerekirse Moriguchilerin evi, metro, Family Mart (aka Famima) ve Higashi Osaka denen semtin ara sokakları ( yanlış durakta inmişim). Yuka ve Takashinin ev bir 'nohut oda bakla sofa' numunesi. İkeadaki o daracık ev maketinin Japon ezgileriyle süslenmiş versiyonu. Salonun ortasında kallavi bir tavşan ve kafesi var (hayatımda gördüğüm en hımbıl yaratıktı ve adını da unuttum ama ben ona içimden hep 'baka usagi' diyeceğim). Evin en ilginç kısmı banyonun yarısını kaplayan kombi ve diğer yarısının icabına bakmış lahitti sanırım. En kötü ihtimalle Takashi geceleri göğsüne bir haç yerleştirip acıkıncaya dek orada transa geçiyordur ya da fan

Japonya 07: Tapınak, Kobe Akvaryumu ve Hyogo'ya veda

Resim
Sasakilerle oksijen diyarı Hyogo'da geçirdiğim bir haftalık süreç, 3 haftalık yoğun dil kursuna başlamak için Osaka'ya transfere olmamla sona erecekti. Bu sakin, kendiliğinden rehabilite, gereğinden fazla huzurlu muhitte Reichan ( Reikocuğum'un Japonca ve daha az kulak tırmalayan versiyonu)'la Japon kültürünü yemiş bitirmiş ( harakiri haricinde), pirinç tarlalarında Heidi edasıyla koşturmuş, ipine kuşağına dek  kimonoyu giymiş, Himeji Kalesini tavaf etmiş, eser miktarda karadeniz iklimine maruz kalmış Japonla tanışmıştım. Ancak şuursuzca 'ortam güzel, emekli olunca beyi de alır buralara yerleşirim, toplaşıp pirincin taşını ayıklar, bu esnada o akıllara zarar dizilerinizi izler, bir gün sebzeli öbür gün nohutlu ama bir şekilde her allahın günü bire bir buçuk pilav yaparız.' boyutuna gelecek kadar kafayı kırmamıştım... Hyogo defteri, evcek tapınakta verilen bir yemeğe ve hemen ertesi gün büyük akvaryumu görmek için Kobe'ye gitmeden kapanmayacağından 'tap

Japonya 07: Kutlama, Himeji Kalesi, Makkurokurosuke

Resim
Hyogo'da Sasakilerle geçirdiğim haftayı yarıladığım saatlerde, İzmir'den telefon geldi. Annem telefon çıkan Reiko'ya ' moşmoş, gün okasan dez.'(moshi moshi, gün no okasan desu/ alo, günün annesi) şeklinde iyiniyetli bir replik atınca ve Reiko kikirdeyerek telefonu bana yönlendirince, sınav sonucumu bildirdi. O akşam sadece puanımı öğrendim, tercih sürecinin milletlerarası telefon faturasına ve msn ileti geçmişine yansıyan kallavi bir çekişme süreci de oldu ama Japonya macerası bitmeden şimdilerde mezun olmakla meşgul olduğum bu ilim irfan imparatorluğuna abone olacağım kesinleşmişti. Nerden nereye... Ben zıplarken Sasakiler de bu hezeyanımı merak içinde izlediler. Ne dediğimi çok net hatırlıyorum zira Japonca'da kurduğum en akıcı ikinci cümle oldu: 'Daigakuno shiken wo seikoshimashita.' (üniversite sınavını geçtim) Bir süre de birlikte zıpladık, sonra Anne Sasaki bunu kutlamamız gerektiğini söyledi. 'Amanın maytap?' demeye kalmadan arabaya dolu

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi

Sasakilerle tam bir hafta geçirdim ama her günü bir aktivitemiz olduğundan yazarken bir aymış gibi bir hisse kapılıyorum. Sorarsanız 'o kadar mı eğlenceliydi' demeliyim ki 'yedim bitirdim Japon kültürünü'. Kimono giymekten tutun çayına kuru pastasına, festivalinden 'aile içi' kutlamasına, alternatif eğitim sistemlerinden tapınaklarına ve Himeji kalesine dek dolu dolu bir 'Huzur Japonlarda' haftası geçirdim. Kimonoda kalmıştık. Reikonun annesinin yüz yaşında gösteren arkadaşına gittik. Ortam aynı son samuraidaki Katsumoto'nun evi ama laminant parkesi eksik. Teyze bize hemen çay getirdi en yeşilinden.O kokuyu duyunca hanımanne çimleri yeni biçmiş onları demledi sanmıştım.  Zira poşet şeklinde satılan ya da bir ice tea çeşidi olarak içtiğimiz yeşil çayla alakası yoktu.  Gayet tabi ilginçlik bununla bitmedi. Kadıncağız böyle silikon implantı gibi görünen  löpür löpür, jöleyle puding arasında kimlik sorunu yaşayan bir tatlı getirdi.'Japonlarda tatl

Japonya '07 : 'The Sasakis'

Hyogo benim için orman, çayır,tarla ve 'Sasakiler' demek. Sonuncu saydığım Reikogillerin hanehalkına verilen genel ad. Nacizane diyebileceğim şu, Bir MFÖ albümüne yetecek kadar çok yağmur yağıyor ve sonunu elli metreden seçebileceğiniz korku filmlerindeki o puslu ve mistik atmosfer söz konusu, ancak arabasız ulaşım değil. 13 saat uçak, 2 saat Himeji yolculuğu üzerine yarım saatcik bir yolculukla ahşap bir villaya vardığımızda iner inmez mis gibi yağmur ve ağaç kokusu duydum, evin içindeyse çam reçinesi.

Japonya 07: 'Irasshaimase Gyunchan.'

Aylardan Temmuz, yıllardan 2007. Üniversite sınavı geçmiş gitmiş, tüm test kitaplarımı yakmışım, haftanın yedi günü sabahın altıbuçuğunda kalkıp okula veya dershaneye gitme sürecim son bulmuş, beyin hücrelerim sınav sonrası çalan özgürlük çanları sebebiyle damat halayı eşliğinde yardırıyor resmen. Lise birin ikinci döneminden beri öğrenmekte olduğum ikini yabancı dilimi de hesaba katarak tandığım çoğu insanın garipseyeceği bir coğrafyaya gitmek istedim: Japonya.