Kayıtlar

Paris 'deuxieme': Bir Louvre, bir Eiffel, bir Versailles

Resim
Ertesi gün Louvre Müzesiyle başladık. Piramitimizden girip, 14 euroluk sadece müze kısmının değil de bodrum kattaki güncel sergileri de gezebileceğimiz bileti alarak, önceden Ayşenur'un not aldığı belli demirbaşları (efenim bir Michalengelo, Da Vinci vb.) ziyaret etmek için Richelieu'den girdik . O havadar ve mermer döşenmiş mitolojik avluyu pek beğendim. Beğenmediğim ise turistik bir mekanda çalıştığından habersiz/şuursuz Fransız görevlinin Fransa bayrağı gibi dalgalanarak Ayşenur'u İngilizce konusunda fırçalaması oldu. 'Çağ'a ayak uydurmanın gerektirdiği moda değişikliği vb. konularda heykeller üzerinden epey bilgilendikten sonra tablolara geçtik. 'Denon' pavyonuna. Louvre'un kısımlarına pavillon denmekte ki okunuşu direk 'pavyon'. Son derece sanatsal ve entelektüel güdümlü bir insanın 'Denon pavyonunda Mona Lisa'yı çok methettiler ona geldik' demesinde niyet olarak hiçbir fesatlık yokken bile bu talihsiz anlam daralması derin

Paris 'premiere': Beauvais koydum adını...

Resim
Monşer diyarından selamlar. Paris'ten başlamak suretiyle bir sınırlarötesi macerayla daha sizlerleyim. Bir zamanlar Türk diplomatlarının bombalı saldırı nedeniyle bileşenlerine ayrıldığı o ünlü Orly Havaalanına akşam saatlerinde intikal ederek Ayşenur ve Oli ile buluştum. Ertesi sabah başlayacak Paris turundan önce, temel insani ihtiyaçlardan 'barınmayı' yerine getirmek için ailemizin nezih pansiyonu İbiş'e yollandık. O ana dek hiç havaalanı otelinde kalmamıştım ve Aysenurun okuduğu saniyede teyit edeceği üzere havaalanı bankına devrilip üstüne rüya görebilmek gibi tedirgin edici bir meziyete sahiptim.  Bu esnada Ayşenur'un Barcelona'ya hangi havaalanından geçeceğimize dair Oli ile atlattığı diyalogtan haberim oldu. Bunun için de izleyicilerden fikir almak istedim: Ağzı diş macunu dolu birinin gür bir sesle cümleler kurmasına benzer (ya da son zamanlarda duyduğum başka bir benzetmeyle küçük çocukların konuşmaya yeni yeni başlarken uydurdukları o peltek konuşm

Japonya 07: Bambi aslen Nara'lıymış...

Resim
Ben gittiğimde aynen böyle görünüyordu:

Japonya 07: Kochira wa Oosakaaaa!!

Osaka'da geçirdiğim üç hafta, okul-tren-ev bağlantısı arz ettiğinden metrekareye düşen enstantene ortalaması daha seyrek olur, bir haftadan sonra alışırım demiştim. Organizasyonun gezinti etabı haftasonu Moriguchiler eşliğinde cereyan edeceğinden, haftanın beş günü daha yerel keşiflerle yetinmem gerekiyordu. Yerel keşiflerimi özetlemek gerekirse Moriguchilerin evi, metro, Family Mart (aka Famima) ve Higashi Osaka denen semtin ara sokakları ( yanlış durakta inmişim). Yuka ve Takashinin ev bir 'nohut oda bakla sofa' numunesi. İkeadaki o daracık ev maketinin Japon ezgileriyle süslenmiş versiyonu. Salonun ortasında kallavi bir tavşan ve kafesi var (hayatımda gördüğüm en hımbıl yaratıktı ve adını da unuttum ama ben ona içimden hep 'baka usagi' diyeceğim). Evin en ilginç kısmı banyonun yarısını kaplayan kombi ve diğer yarısının icabına bakmış lahitti sanırım. En kötü ihtimalle Takashi geceleri göğsüne bir haç yerleştirip acıkıncaya dek orada transa geçiyordur ya da fan

Japonya 07: Tapınak, Kobe Akvaryumu ve Hyogo'ya veda

Resim
Sasakilerle oksijen diyarı Hyogo'da geçirdiğim bir haftalık süreç, 3 haftalık yoğun dil kursuna başlamak için Osaka'ya transfere olmamla sona erecekti. Bu sakin, kendiliğinden rehabilite, gereğinden fazla huzurlu muhitte Reichan ( Reikocuğum'un Japonca ve daha az kulak tırmalayan versiyonu)'la Japon kültürünü yemiş bitirmiş ( harakiri haricinde), pirinç tarlalarında Heidi edasıyla koşturmuş, ipine kuşağına dek  kimonoyu giymiş, Himeji Kalesini tavaf etmiş, eser miktarda karadeniz iklimine maruz kalmış Japonla tanışmıştım. Ancak şuursuzca 'ortam güzel, emekli olunca beyi de alır buralara yerleşirim, toplaşıp pirincin taşını ayıklar, bu esnada o akıllara zarar dizilerinizi izler, bir gün sebzeli öbür gün nohutlu ama bir şekilde her allahın günü bire bir buçuk pilav yaparız.' boyutuna gelecek kadar kafayı kırmamıştım... Hyogo defteri, evcek tapınakta verilen bir yemeğe ve hemen ertesi gün büyük akvaryumu görmek için Kobe'ye gitmeden kapanmayacağından 'tap

Japonya 07: Kutlama, Himeji Kalesi, Makkurokurosuke

Resim
Hyogo'da Sasakilerle geçirdiğim haftayı yarıladığım saatlerde, İzmir'den telefon geldi. Annem telefon çıkan Reiko'ya ' moşmoş, gün okasan dez.'(moshi moshi, gün no okasan desu/ alo, günün annesi) şeklinde iyiniyetli bir replik atınca ve Reiko kikirdeyerek telefonu bana yönlendirince, sınav sonucumu bildirdi. O akşam sadece puanımı öğrendim, tercih sürecinin milletlerarası telefon faturasına ve msn ileti geçmişine yansıyan kallavi bir çekişme süreci de oldu ama Japonya macerası bitmeden şimdilerde mezun olmakla meşgul olduğum bu ilim irfan imparatorluğuna abone olacağım kesinleşmişti. Nerden nereye... Ben zıplarken Sasakiler de bu hezeyanımı merak içinde izlediler. Ne dediğimi çok net hatırlıyorum zira Japonca'da kurduğum en akıcı ikinci cümle oldu: 'Daigakuno shiken wo seikoshimashita.' (üniversite sınavını geçtim) Bir süre de birlikte zıpladık, sonra Anne Sasaki bunu kutlamamız gerektiğini söyledi. 'Amanın maytap?' demeye kalmadan arabaya dolu

Japonya 07: Kimono, Takogawa ve isimsiz Japon dizisi

Sasakilerle tam bir hafta geçirdim ama her günü bir aktivitemiz olduğundan yazarken bir aymış gibi bir hisse kapılıyorum. Sorarsanız 'o kadar mı eğlenceliydi' demeliyim ki 'yedim bitirdim Japon kültürünü'. Kimono giymekten tutun çayına kuru pastasına, festivalinden 'aile içi' kutlamasına, alternatif eğitim sistemlerinden tapınaklarına ve Himeji kalesine dek dolu dolu bir 'Huzur Japonlarda' haftası geçirdim. Kimonoda kalmıştık. Reikonun annesinin yüz yaşında gösteren arkadaşına gittik. Ortam aynı son samuraidaki Katsumoto'nun evi ama laminant parkesi eksik. Teyze bize hemen çay getirdi en yeşilinden.O kokuyu duyunca hanımanne çimleri yeni biçmiş onları demledi sanmıştım.  Zira poşet şeklinde satılan ya da bir ice tea çeşidi olarak içtiğimiz yeşil çayla alakası yoktu.  Gayet tabi ilginçlik bununla bitmedi. Kadıncağız böyle silikon implantı gibi görünen  löpür löpür, jöleyle puding arasında kimlik sorunu yaşayan bir tatlı getirdi.'Japonlarda tatl