Kayıtlar

Vol 4.'Survivor' Coupiac

Resim
İki haftalık kampın ilk haftası kakara kikiri, festival, öğlen yemeklerinden sonra çimlerde sieasta, ilk sonunun yarısı da Albiyle geçip gitti. Pazar günü, ilk geldiğimizde kamp alanına ulaştıran amcalardan bir tanesi kampa uğrayıp, çiftliğine davet etti hepimizi.Gene konvoy şeklinde Coupiac'ın az dışında bir tenhaya gittik. Önce yaz sıcağında ağıla soktular bizi. Bir iki tane hindi vardı. Kampın solmayan güllerinden, biri İngiliz diğeri Fransız, adlarını Dumb&Dumber koyduğum iki elemandan (aka Ian ve Elliot) Dumb 'Gün hadi Türkçe konuş, hahaha' şeklinde vasat bir ifade sarf etti. Ben de hayvana dönüp- 'hindi' olana tabi, tüm sırıtkanlığımla 'Git şu dingilin suratına ..ç' şeklinde bir öneri sundum. Hindi, oralı olma dercesine ortalığı eşelemeye devam etti.  Ağıldan çıkarken de Dumber bana 'thanksgiving'te ne hissettiğimi sordu ciddi bir ifadeyle. Zaten dini bir yanı olmayan, Amerikanın yerlilerinden bugünün Amerikanlarına geçen bir geleneğin Avr

Vol 3.Coupiac Kampı: Atıl yavrukurt...

Resim
Barcelona'dan Toulouse'a gene hava aydınlanmaya yakın varıp, garın lobisinde beklemeye başladım. Minibüsün saati gelince 20 kişilik bir araca doluştuk. Kampın yüzde sekseni o otobüsün içindeydi ama kim kimdi bilmiyordum. Şu kız kampa gidiyordur, şu veledin yaşı tutmaz zaten, bu bavulla binmiş kampa geleceğini sanmam vs şeklinde. Son duraktan bir önce minibüsün yarısı inince, kalanlar birbirimize bakıp gevrek gevrek 'hi!' dedik. Grup psikolojisine giriş. St. Sernin İki kamp lideri bizi karşıladı. Durağın az aşağındaki park yerinde ortayaş ve üstü 10 kişilik bir ekibi toplaşmış bize bakarken buldum. Thievy (çeribaşımız)  kafa sayımı yapıp önündeki listeden kontrol edince, bizi bu kalabalıkla tanıştırdı. Bizi kamp yerine götürmek için gelmişler.7 araba sünnet konvoyu gibi kampa gidecekmişiz, zira arabayla 20 dakikalık daha yol varmış. Averyon yaylarında açık hava kampı. Bu tarz bir tatili birkaç yüz euro ucuza kapatmıştım farkında değildim.

vol.2 Vicky ,Christina, Barcelona

Resim
Fragman: Barcelona'da net 4.5 gün. Akdeniz iklimi, sangria, flamenko, önce eciş bücüş sonra sevimli gelen binalar, tertemiz caddeler, cıvıl cıvıl mekanlar. Ne kadar kalacaksanız, gezecek o kadar şey var.İcat çıkarın. p.s. Gün'lük yazmaktansa aklımda kalanları ortaya kombo yapmak istedim, zira iki sene oldu... Toulouse seferinin ardından Barcelona Sants'a ikinci adım atışım. Son iki hafta içinde başına kötü bir şey gelmemişti neyseki. İndiğimde hava yeni aydınlanıyor ve metro henüz açılmamış. Bir yarım saat Eurolines'in ofisinde bekliyorum. Benle birlikte bekleyen, daha doğrusu yaban domuzu gibi horlayan iki Afro-amerikan delikanlı, bir de İskandinav olduğunu tahmin ettiğim, başı periyodik olarak önüne düşen 17 yaşlarında bir hanım kızımız var. Dün sabah altıda kalkmışım, gece dağlar&yollar formatında geçmiş ve Barcelona'ya yine şuurum uçurum kıyısında gezinirken merhaba demiş bulunmaktayım. Uykusuz her gece yorgun ölesiye... Barcelona metrosu son derece ş

Vol.1 Barcelona :Gaudi'yle sahilde 'Akdeniz Akşamları'

Resim
2009 temmuzu.Yaz okulu bitmiş İzmire dönmüşüm, bir iki hafta takılıp Güney Fransadaki kampa uyku tulumum ve çadırım eşliğinde - hayır kurmadan götüreceğim) tek başıma yollara vuracağım. Kamp da bir uluslararası gönüllü organizasyonu. 2 veya 3 hafta süren -projenin içeriğine göre, construction veya environmental seçtiyseniz, tenha bir kırsalda farklı uluslardan 15 insan evladıyla birlikte yerleşik yaşamı nispeten ilkel yollarla sürdüreceğiniz bir sinerji demek. Kameraların olmadığı bir nevi 'Survivor'. Toulouse (Güney Fransa) a ulaşmak için Paris üzerinden bir ulaşım planı göndermiş bana organizasyon. Paris'ten binilecek tren, ondan sonra binilecek başka bir tren ve otobüs. Bana dair sorumlulukları, kampa adım attığım anda imzalayacağım belgeyle başlayacağından, Paris'i falan karıştırmadan Toulouse'a ulaşmanın yollarını aramaya başladım. Çözüm Fransa'nın hemen altındaydı: İspanya. Kuzey İspanya. Hatta Akdeniz'e bakan Katalan incisi Barcelona. Barcelona'

E9:Brütüs,Pavarotti ve Papa

Resim
En son dolapta soğuk içeçek bulundurmayan Roma marketlerine sayıp döküyordum. Beslenme saati bittikten sonra bayram ziyaretine gider gibi yollarına vurduğumuz güzide mekanlara dönelim. Kronolojik ve coğrafi sırayla,     Trevi çeşmesi : A şıklar çeşmesi diye de anılabilirmiş. Ama ben heykel ve havuzdan ibaret bir çeşmeyi daha da turistik yapmak için konsepte küçük kırmızı kalpler doldurma fikrine biraz tavım. Neyse sol omzunun üstünden para atarsan Romaya bir daha gelirmişim. Bir de bunun dileğinin gerçekleşmesi gibi bir varyasyonu da var. Karınca kararınca ritüele olan saygımdan para fırcıtma olayını gerçekleştiriyorum.Yakınımızdaki hatunlar da sırayla 'hayatının erkeğini bulmayı dileyerek 5 cent atıyor omzunun üzerinden, beş centlik adam bulursan çeşmeye b.k atma yalnız diyorum anadilimde. Müberra beni turistik zırvalar konusundaki acımasız radikalliğimle kabul ettiğini belirtiyor bu esnada.   Pantheon taş bir kilise mi desem anıt-yapı mı bilemedim, kilise yerleşimli a

E8 Hepsinden biraz Roma : Cesear, Mussolini, Berlusconi

Resim
Mazur görülebilecek bir akşam saatinde Roma'ya ulaştım. Metroya çok yakın bir hostel seçmiş olmanın verdiği umursamazlıkla, laktik asit manyağı olmuş bünyeme bir miktar daha eziyet etmeyeyim diye boyu benle bir sırt çantamla ağır ağır merdivenleri iniyorum.Etraftakiler koştur koştur. Roma metrosu İzmir metrosunun biraz pespaye bir türevi. Tren garı jilet gibi ama metro istasyonu leş.(ki ikisinin arası yürüyerek 2.5 dakika.)Roma haritasında istasyonlarıyla kocaman bir çarpı çizen iki hat mevcut. Mavi ve kırmızı. Benim hostel mavide.Kırmızı da Colosseo'dan başlıyor, Vatikan'a kadar yolu var. Metrodan çıkınca, yanlış caddenin ortalarında hostel arayan iki finlandiyalı elemanla karşılaşıyorum. Hostel sitesindeki adrese göre öbür sokak ama googlemaps nankördür bir de eşrafa sorayım, elemanlar da bu kızlar bizi tenhaya götürdü kaybolduk onlar yüzünden demesin diyerek, evinin önüne çöp çıkaran bir hanım teyzeye soruyorum. Doğru yoldaymışım neyseki. Adresteki apartmanın otopark/

E7 Siena ve Pisa :Yollarda bulurum seni...

Resim
Fragman:  Siena: Sakin, mırıl, manzarası güzel. İtalyan usulü kafa dinleme tesisleri.İnsanın gözüne gözüne giren beton yığınları yok. Konuşabiliyor olsa muhtemelen 'turistik, tarihi ve çekiciyim ama aynı zamanda mütevaziyim kahretsin' der. Pisa : Sıkış tepiş, mimari falsodan meşhur olmuş bir kulesi var diye gördüğü ilgi de abartılı. En azından kule ve  kiliseden ibaret turistik alandaki çimleri rahat. Şezlong getirin. İki en olmadı üç saatte gezebileceğimize dair sürrealist bir 'turistik' özgüvene kapılıp, e 4'teki trenle döneriz derken, Siena'ya vardığımızda garın turistik merkeze son derece uzak olduğunu ve otobüs beklememiz gerektiğini öğreniyoruz. Öyle gardan çıktım, caddeyi geçtim, meydanı buldum olayı burada tıraş. Akşam 6.30 trenine kaldık. Merkeze giden otobüsün durağını bulmaksa ayrı bir çile. Çünkü 15 dakikalık arama kurtarma çalışması sonucunda öğrendiğim kadarıyla durak bir alışveriş merkezinin bodrumundan kalkıyor. O gün cavcav sıcakta Siena