Kayıtlar

Foça- ''O mahur beste çalar, foklarla ben ağlaşırdık.''

Resim
Ne kadar kaldım: Günübirlik Ulaşım: İzban - Hatundere İstasyonu, aktarma otobüsle Eski Foça                                            Foça güzel bir kasaba. 2 yıldır gitmemiştim, ancak geçen ay arkadaş gezdirme vesilesiyle yeniden uğradım. En yorucu kısmı da yolu oldu çünkü Güzelbahçe'den kocaman bir ters C çizerek İzmir Körfezi'ni adım adım katetmiş olduk. Evden Foça'ya yaklaşık 3 saat sürdü. Yazın Mordoğan'dan Foça'ya vapur seferleri oluyormuş, ayrıca belirtmek isterim.  İzm ir'i en güneyinden en kuzeyine bağlayan İzbanla Halkapınar-Hatundere arası için 45 dk'lık, izban istastonundan otobüsle bir 45dk daha yol gittik. Bu sistemle İzmir gibi dağınık coğrafyada, otogardan gırgırgır 80 lerden kalma, süngeri kağıt helvaya dönmüş minibüs formundaki kağnılara talim olmadan, kendilerine kıyasla mevcut paralel evrenin bile daha yakın sayılabileceği civardaki 'bağ...

Sığacık (Teos) Tekne Turu

Resim
 İzmir’e bağlı Seferihisar ilçesinin az ilerisinde Sığacık adlı bir liman kasabası mevcut. İstanbul'dan göçenlerin meşhür ettiği, yakında mini bir Foça olacağını tahmin ettiğim güzel bir sahil kasabası. Ata Demirer'in son komedi filmini çektiği yer.aynı zamanda. Toplu ulaşım için F. Altay  (Üçkuyular* da diyoruz) semt garajından Seferihisar dolmuşuna ya da otobüsüne atlayıp, 1 saate yakın bir yolculuk ardından sahilleri gezen dolmuş görünümlü ringlere binerek Sığacık’a ulaşım mümkün.  Samos Adası’na direk seferleri başladığından gazetelerde boy gösterir oldu, duymuş olabilirsiniz. Yurtdışına açılmasının yanında, yazıma konu olan tekne turlarının da kalkış noktası. Aynı zamanda bir Cuma sabahı Sığacık Limanı’nda 10 kişi kümelenmemizin de sebebi.

Minimalist Ege Turu: Pamukkale

Resim
Bayramı bir tek resmi tatil çıkarıyorsa seviyormuşum, onu anladım bu sefer.Yazın ortasında, İzmire akan yolları zaten keşmekeş eden bir yoğunluğun tabak gibi ortasında güçbela bilet bulup erkenden yollara düşüren bir hezimet çeşidi olarak karşıma çıkınca, bir miktar kötü başladık İzmir etabına. Bazen yaşı ilerledikçe alınganlaşan toplum bireylerine sunulmuş bir zafer bayramına benzetiyorum bayramı.Ki bu önce aile bireylerinde ortaya çıkıyor. Bayramdan bayram görülen yaşını başını almış güruhta değil. Bayramın o tatilimsi atmosferi beni sarıp sarmalamaktan çok türbülansa sokmayı tercih ettiğiinden, bu sefer yakınından geçmeyeceğim etkinliklerin üzerine gittim ve ebeveynlerimin Aydın ve Pamukkale ziyaretine katıldım.

Barcelona 'Tres': Bir Akdeniz gastronomisi

Resim
Bloğun olay örgüsü o kadar dağıldı ki, Ayşenur'u Barcelona'da unutmuşum da taa ordan Sakız'a geçmişim gibi bir enteresanlık oluşmuş. Buna kısaca La Vida Loca'ya bir yunan adası kaçamağıyla ara verdim diyelim. Daha önceki Barcelona izlenimlerimi   Akdeniz Akşamları  ve Vicky, Christina, Messi  adı altında iletmiştim. Bu seferki 3 günlük Barcelona gezintisinde tekrara düşüp Gaudi zehirlenmesi geçirmemek gibi aklıselim bir eğilimle Rambla'dan ara sokaklara dalmak, sahilde gezinmek, hostel ekürisiyle sosyal etkinlik gerçekleştirmek gibi icraatlerimiz oldu.

Sakız Adası ve muhtelif yerel serüvenler...

Resim
Cumartesi sabahı 6 da kalktım. Kargalar bile siftah yapmamıştı. Çeşme otobüsü için Üçkuyulara, otobüsün otobandan gazlaması suretiyle Çeşme limanına ulaşmak ve feribot check-inimi yaptırmak kısa vadeli idealimdi. Bir grup yeşil pasaportlunun arkasında sıraya girip vezneye çıkış harcını bayıldıktan sonra, hayatımdaki en kısa süreli yurtdışı seyahatinin kurdelesini biçmek için pasaporttan geçtim. Havaalanı tekeli almış azizim. İnsan alelade bir gemiye binerken o gümrük prosedürü, o free shop u bile yavan gelmekte insana. Bir airbus ( ya da boeing) haftasonları eşşek adasına mayosunu içinden giymiş turist taşıyan kategoride bir gemiye nazaran daha itibar gördüğünden, sırasıydı puluydu haracıydı mezatıydı tüm o prosedüre değiyor. Çeşme limanında durum biraz acıklı: Karşıyaka iskelesinin az semirmiş bir versiyonunun kapısına iki gümrük polisi dikmişler olmuş emaneten sınır kapısı. Free shopu bile var ama insanı 'sınırötesi' moda sokmaya yetersiz.

Paris 'deuxieme': Bir Louvre, bir Eiffel, bir Versailles

Resim
Ertesi gün Louvre Müzesiyle başladık. Piramitimizden girip, 14 euroluk sadece müze kısmının değil de bodrum kattaki güncel sergileri de gezebileceğimiz bileti alarak, önceden Ayşenur'un not aldığı belli demirbaşları (efenim bir Michalengelo, Da Vinci vb.) ziyaret etmek için Richelieu'den girdik . O havadar ve mermer döşenmiş mitolojik avluyu pek beğendim. Beğenmediğim ise turistik bir mekanda çalıştığından habersiz/şuursuz Fransız görevlinin Fransa bayrağı gibi dalgalanarak Ayşenur'u İngilizce konusunda fırçalaması oldu. 'Çağ'a ayak uydurmanın gerektirdiği moda değişikliği vb. konularda heykeller üzerinden epey bilgilendikten sonra tablolara geçtik. 'Denon' pavyonuna. Louvre'un kısımlarına pavillon denmekte ki okunuşu direk 'pavyon'. Son derece sanatsal ve entelektüel güdümlü bir insanın 'Denon pavyonunda Mona Lisa'yı çok methettiler ona geldik' demesinde niyet olarak hiçbir fesatlık yokken bile bu talihsiz anlam daralması derin ...

Paris 'premiere': Beauvais koydum adını...

Resim
Monşer diyarından selamlar. Paris'ten başlamak suretiyle bir sınırlarötesi macerayla daha sizlerleyim. Bir zamanlar Türk diplomatlarının bombalı saldırı nedeniyle bileşenlerine ayrıldığı o ünlü Orly Havaalanına akşam saatlerinde intikal ederek Ayşenur ve Oli ile buluştum. Ertesi sabah başlayacak Paris turundan önce, temel insani ihtiyaçlardan 'barınmayı' yerine getirmek için ailemizin nezih pansiyonu İbiş'e yollandık. O ana dek hiç havaalanı otelinde kalmamıştım ve Aysenurun okuduğu saniyede teyit edeceği üzere havaalanı bankına devrilip üstüne rüya görebilmek gibi tedirgin edici bir meziyete sahiptim.  Bu esnada Ayşenur'un Barcelona'ya hangi havaalanından geçeceğimize dair Oli ile atlattığı diyalogtan haberim oldu. Bunun için de izleyicilerden fikir almak istedim: Ağzı diş macunu dolu birinin gür bir sesle cümleler kurmasına benzer (ya da son zamanlarda duyduğum başka bir benzetmeyle küçük çocukların konuşmaya yeni yeni başlarken uydurdukları o peltek konuşm...